"hayır hayır, özür dilerim. Nolur yapma, özür dilerim nolur, yapma nolur"
Kulağıma gelen sesle yavaşça gözlerimi araladım. Bu seste neydi, idrak etmek için bir kaç saniye bekledim.
Bu korku, acı ve hüzün dolu ses odamdan geliyordu. Şuan taehyung'un içinde yattığı. Yoksa, yoksa...
Hızlı ayaklanıp odama doğru koşup içeri daldım. Taehyung iki yanındaki örtüyü eliyle kavramış sıkıcı tutuyor, aynı zamanda hıçkırarak ağlayıp bir şeyler söylüyordu. Onu bırakmasını yalvarıp, özür diliyordu. Kimden.
Uyuyordu, rüya görüyordu hayır hayır rüya değil. Kabus, uykusunda eceliyle cebelleşiyordu sanki, ter içinde kalmıştı. Hemen yatağa yaklaşıp köşesine oturdum.
"Taehyung uyan. Taehyung, bişey yok. Benim jungkook "
Yavaşça sarsıyordum. Ama birden çok korkmuş olacak ki, hızlıca doğrulup geriye doğru kaçmaya çalıştı. Arkasında yatak başlığı olmasına rağmen kendini itmeye devam ediyordu. Aynı zamanda kulaklarını ve gözlerini kapatmış 'dokunma bana' diye bağırıyordu. Beni görmüyordu, görmek istemiyordu. Korkmuştu her ne gördüyse tenini olduğu ten rengine oranla 10 kat daha açmış, bembeyaz olmuştu. Beni tanıması için kollarından tutup seslenmeye çalıştım. Ama sürekli aynı şeyleri takrarlayarak kafasını sağa sola sallıyor, duymak, görmek istemiyordu.
Daha fazla böyle kalamazdı. Korkusunu bir şekilde geçirmem gerekiyordu şuan bir kriz geçiriyordu ve bende çok korkmuştum. Bu yüzden hızla onu kendime çekip belini sıkıca sarmıştım. Kafası buynuma gömüldükten bir kaç saniye sonra debelenmeyi bırakıp sakinleşmiş ve derin nefesler alıp vermeye başlamıştı. Beni tanımıştı. 'jungkook' diye mırıldanmıştı. Kendini güvende hissetmiş daha çok sokulmuştu buynuma. Sessiz ve ağır ağır ağlamaya başladı bu sefer canımı en çok yakan türden.
Kaç kere ağladığında yada kriz geçirdiğinde bir omuza sığınıp kendini koruma altına almıştı ki. Alamamıştı. Şuan anlıyordum taehyung'a kimse bir omuz uzatmamıştı ki kafasını koysun, ona sığınmakta neyin nesiydi. Üzüldüm, öyle derinden üzüldüm ki dahası mümkünmüş gibi daha çok sardım bedenini. Sanki her bir tarafı kesiklerle dolu, kanıyordu ve sanki bende o kanları durdurmak mümkünmüş gibi sarmalamaya çalışıyordum her bir tarafını.
Zordu taehyung'u iyileştirmek çok zordu. Ruhunda çok kırık vardı onun. Tedavisi zor bir hastaydı.
Ne kadar öyle kaldık bilmiyorum güneş doğuyordu, taehyung'un hıçkırıkları küçük iç çekmelere döndü. Ve sonra kaldırdı kafasını yüzlerimiz yakın bir mesafedeyken gözlerime odaklanmıştı tekrar, derin derin bakıyordu. Sonra kurumuş dudakları aralandı. Narin dudaklarından.
"Yoruldum jungkook"
Bu iki kelimelik cümle iki derin bıçak yarası gibiydi. Bakışları yoğunlaştı.
"Çok yoruldum" bir kaç dakikalık sessizlikten sonra.
"Korkmaktan yoruldum" derin bir iç çekiş.
"Kaçmaktan yoruldum" yine buğulanan gözler.
"En çokta geçmişimden kurtulamamaktan yoruldum." Ve bir yaş süzüldü, boynuna doğru.
Elimi yüzüne götürüp yaşını sildim. Ardından baş parmağımla yanağını yavaşça okşamaya başladım.
"Merak etme taehyung sana korkmamayı öğreticem" gözlerine bütün sıcaklığımla bakıyordum.
"Sana kaçmamayı öğreticem" bana güvenle bakıyordu oda.
"Ve en önemlisi de seni geçmişinden kurtarıcam" yapıcaktım ne olursa olsun, bunu yapıcaktım.
Tekrar doldu gözleri. Ve tekrar aktı yaşları. Onu çekip kafasını tekrar omzuma yasladım. Uzun bir süre daha ağladı omzumda. En sonunda ağır ve düzenli nefesler almaya başlayınca anladım uyuya kaldığını. Yavaşça doğrulup yatağına yatırdım, üstünü de örtüp son kez derin derin baktım ona ve takrar aynı yavaşlıkta çıktım odadan.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
flower of heaven ●taekook
FanfictionElini öperken kokusunu da içime çekmiştim. "Cennet çiçeğim, cennetten bir çiçek nasıl kokar bilmiyorum ama tahmin ederim ki senin gibi kokuyordur" Tanrının kusursuzca yarattığı yüzünde seyre çıkarken. "Bana dünyada cenneti yaşattığın için teşekkür e...