2.

125 9 5
                                    

Kahve makinasından çıkan tiz sesle, kahvelerin olduğunu anlayıp bardaklara boşalttım. Elime alıp dökmemeye özen göstererek salona adımladım. Belki evimde yiyecek hiç bir şey yoktu ama kahve her zaman bulunurdu.

Geldiğimizden beri ağzını bıçak açmayan çocuk, koltukta bacaklarını kendine çekip, kafasını da üstüne koymuş vaziyette sakince oturuyordu. Bu sessizlik hiç hoşuma gitmemişti. Ondan öğrenmem gereken şeyler vardı. İsmi gibi mesela.

Elimdeki bardaklardan birini önündeki orta sehpaya  bırakıp bende kendi bardağımı iki avcumun arasına alıp hemen yanındaki üçlü kanepeye oturdum. Kafasını sakince kaldırıp önüne bıraktığım kahveye bakmıştı. Sonra da gözleri benimle buluştu. Gözünde hafif bir morarma ve biraz şişlik vardı, dudağının kenarı patlamış yara olmuştu, boynunda da bir kaç çizik vardı. Kötü dövmüşlerdi. O an beynime kan sıçramış öfkelenip kaşlarımın çatışmasına neden olmuştu. Ne diye böyle sıska bir çocuğu dövmüşlerdi ki, güçleri bir tek zavallı bir çocuğa mı yetiyordu.

"Beni satmak için mi kurtardınız" uzun sayılacak bakışmamızı bu cümlesiyle bölmüştü.

"Ne" anlamamıştım. Onu niye satayım, kime satayım. Hem o bir eşya mıydı ki ne diye satılsın.

"Onun düşmanı olan birinin adamı mısınız" tanrım hiç bir şey anlamıyordum.

"Ben kimsenin adamı değilim çocuk ne anlatıyorsun sen" biraz sinirlenmiştim açıkçası.

Bunu farketmiş olacak ki susup önüne döndü. Bende gerginliğimi geçirmesi için elimdeki sıcak kahvemden büyük bir yudum almış hemen önümdeki orta sehbaya bırakmıştım. Çocuğa dönüp ciddi bir ses tonuyla

"Bak ben kimsenin adamı değilim ve seni satmak için de kurtarmadım, böyle bir şeyi ne için yapayım ki" dikkatini bana vermişti

" O zaman niye kurtardınız beni"

" Çünkü zor durumdaydın ve sana yardım etmek istedim"

Ağzından küçümseyici bir 'hah' çıktı. İnanmamıştı birinin ona yardım edebileceğine, inanmak istemiyordu, belki de bu güne dek her hangi birinden bir insanlık görmediği için kimseye güvenemiyordu.

"Yalan söylüyorsun, niye durduk yere başınıza bela alasınız ki, benim gibi işe yaramaz bir aptal yüzünden hemde"

" Zor durumdaydın, çok çaresiz görünüyordun. Bunlar yardım etmem için geçerli bir sebep sayılmaz mı?"

Gözlerime öyle bakıyordu ki, sanki derinlerde bir şeyler arıyordu. İnanmak istiyor bunun için kendini zorluyor gibiydi. Gözlerini kaçırdı, korkuyordu.

Biraz daha ona doğru dönüp hafif eğilmiş ve en güven verici bakışımı sunuyordum.

" Bak ben sana hiçbir şey yapmam. Bana güven, ve o adamların senden ne istediğini söyle belki bi yardımım dokunur ha" bir kaç saniye tereddüt etse de sanırım bana güvenmişti. Yada sadece yardıma ihtiyacı vardı ve güvenmek zorundaydı.

"Ama önce adını söyle" ona yardım ediceksem önce tanımam gerekiyordu değil mi?

"Taehyung" Gülümseyip elimi uzattım.

"Bende jungkook, memnun oldum taehyung"

Bir bana bir elime baktı, sonra da yavaşça elini uzatıp elimi kavradı, elini sıkarken bir kere daha güvenle gülümsemiştim.

"Gerçekten bana yardım edicek misiniz?" Öyle masum söylemişti ki, ihtiyacı vardı birine inanmaya sığınmaya. Hâlâ elimde olan elini tekrar güvenle sıkıp.

" Elimden geldiğince yaparım" oda gülümsemişti o kadar küçüktü ki sadece dudağının köşesi hafif kıvrılmıştı ama yemin ederim o kadar yakışmıştı ki o hafif gülüş yüzüne. Kendimi toparlayıp elimi çektim ve ılıklaşan kahvemi elime alıp bir yudum daha almıştım.

flower of heaven ●taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin