Gözlerimi sabah güneşinin az da olsa yüzüme vurduğu yakıcı ışıklarla açmıştım. Esnemek için kollarımı açmaya çalıştığım an, göğsümdeki ağırlık buna izin vermemişti.
Taehyung kollarını sıkıcı belime sarmış, kafası göğsümde huzurla uyuyordu. Dün gece kabus görmüştü. İlk haftalarda bir kaç kez bu şekilde kabuslar görüp geceleri uyanıyordu ama bu bir kaç gün ile sınırlı kalmıştı. Dün gece ise haftalar önce olduğu gibi nefes nefese uyandırmıştım onu. Bu kafamı fazlasıyla meşgul etmişti o an. Tekrar kabus göremesinin başka bir sebebi var mıydı acaba, mesela dün üstüne bağırıp onu ağlatan ben gibi.
Bu düşünce kendime sinirimi arttırınca düşünmeyi bırakıp göğsümde yatan güzelliğe odaklanmıştım. Yaşadığı bunca şeyden bağımsız bunca acıyı sanki o çekmemişçesine huzurla uyuyordu. Dudakları öne doğru büzülmüş hafif aralık bir şekilde derin ve düzenli nefesler alıp veriyordu. Yüzlerimiz arasında az bir mesafenin olması dikkatimi dağıtıyor yüzünü keşfe çıkmama sebebiyet veriyordu.
Onu ne kadar süre öyle izledim bilmiyorum ama bir an kendimi sapık gibi hissetmiştim. Onu böyle izlediğimi görse yanlış düşünebilirdi.
Ardından zorlanarakta olsa gözlerimi yüzünden çekmiş, doğrulmak için yavaşça hareket etmeye çalışırken, taehyung kıpırdanmış ve gözlerini aralamıştı. Bir kaç saniye anlamaz bakışlarla yüzüme bakmış ardından telaşla uzandığı göğsümden kalkmış oturur pozisyonda bana bakıyor ve açıklama yapmaya çalışıyordu.
"Üzgünüm jungkook ben nasıl oldu bilmiyorum, çok dağınık uyuduğum için olsa gerek, koala gibi yapışmışım sana, rahatsız oldun mu cidden özür dile-"
"Sana özür dilemeyi yasaklamadım mı ben"
Hafif kızgın bir tonda söylemiş kendimce onunla eğleniyordum. Ama özür dileme konusunda ciddiydim, sürekli benden özür dilemesi canımı sıkıyordu. Tekrar telaşlanarak konuşmaya başlamıştı.
"Şey evet öyle ama ben hep hata yapıyorum buda hep özür dilememe sebep oluyor. Ben özür dile-"
Bu sefer son söylediği cümleden olsa gerek önce duraklamış, sonra küçük bir kahkaha patlatmıştı. Onun gülüşüyle benimde yüzümde bir gülümseme belirmişti. Ardında avuç içini alnına vurmuştu.
"Özür dilememek için açıklama yaparken bile özür diliyorum tanrım aptalın tekiyim"
Gülüşü küçük bir sırıtmaya dönene dek onu izlemiştim. Oda bakışlarımın farkında olacak ki gözlerini gözlerime kilitlemişti. Ben onun gözlerinin derinliklerine inerken, odada yüksek bir sesle çalan telefonum daldığım gözlerden, gözlerimi çekmeme sebep oldu.
Hızla yataktan kalkıp salona adımlamış dün üstünde yattığım kanepenin köşesinde hâlâ çalmakta olan telefonumu almış aramayı yanıtlamıştım.
"Günaydın hyung"
"Günaydın jungkook, müsait misin?"
"Evet hyung bir sorun mu var"
"Ah hayır hayır, ben müsaitsen doğrusu müsaitseniz sana geleyim dedim"
"Olur tabi hyung, ben sana konum atarım"
"Tamamdır, sonra görüşürüz"
Vedalaştıktan sonra telefonu kapatmış hızla namjoon hyunga konum atıp kanepede ki yastık ve örtüyü de toplayıp tekrar yatak odasına dönmüştüm. O sırada taehyungda yatağı toplamış üstüne oturmuş bir vaziyette, karşısındaki duvarı izliyordu. Ben içeri girince bakışları hızla beni buldu.
"Birimi geliyor"
Sanırım telefon konuşmasını duymuş kimin geleceğini merak ediyordu yada belki de korkuyordu şuan ne hissettini gözlerinden anlamak çok zordu. Elimdekileri yere bırakmış yanına adımlayıp, bende yatağın diğer köşesine oturup ona taraf dönmüştüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
flower of heaven ●taekook
FanfictionElini öperken kokusunu da içime çekmiştim. "Cennet çiçeğim, cennetten bir çiçek nasıl kokar bilmiyorum ama tahmin ederim ki senin gibi kokuyordur" Tanrının kusursuzca yarattığı yüzünde seyre çıkarken. "Bana dünyada cenneti yaşattığın için teşekkür e...