Hayelet Şef

48 6 1
                                    

''Miyuki! Sana diyorum! Dursana!'' Rin ne kadar bağırırsa bağırsın bahçeye çıkana kadar durmadım.

''Miyuki. Dur artık.'' Bahçeye çıktığımızda durup ona döndüm.

''Neden geldin?''

''Kızım sen benimle kafamı buluyorsun? Nasıl seni yalnız bırakabilirdim? Sen olsan bırakır mıydın?'' Düşününce bırakmazdım. Ama niye bırakmazdım ki? Sonuçta Rin'i ne kadardır tanıyorum?

''Bırakmazdım.''

''Bak işte. Şimdi anlat. Neden bu kadar sinirlendin?'' Her şeyi parça parça anlatmaktan yoruldum artık. Anlatayım da bitsin. Geçen teneffüs yanına oturduğumuz çeşmenin yanına gidip oturdum. O ise beni şaşırtarak yere, karşıma oturdu.

''Neden yere oturuyorsun?''

''Sen anlatırken gözlerini görmek istiyorum.'' Dediğini bir süre anlamaya çalıştım. Kavramaya başlayınca hafiften kızardığımı hissettim. Daha fazla dağılmadan anlatmaya başladım.

''Annem ile babamı tanımıyorum. Beni birinin kapısına bırakıp gitmişler. Bıraktıkları kişi yaşadığım klanın lideriydi. Bana babalık etti. Ve o çok iyi bir babaydı. Çok iyiydi Rin. Bana hiç anne babamı aratmadı. Beni kimseye ezdirmedi ve beni eğitti. O benim babamdı Rin.'' Kelimelerin boğazıma düğümlendiğini hissettim. Gözlerim yanmaya başlamıştı.

''Miyuki...istemiyorsan anlatmak zorunda değilsin.'' Bu desteği beni gülümsetmişti. Derin bir nefes aldım ve konuşmaya devam ettim.

''Bir ayin sırasında...babam, o...''Bir türlü olmuyordu. Dizlerimin üzerindeki sıktığım ellerimin üzerinde bir sıcaklık hissetmem ile gözlerimi ellerime çevirdim.

Rin kendi ellerini destek verircesine benimkilerin üzerine koymuştu. O an daha fazla göz yaşlarımı tutamadım ve Rin'in elinin üzerine döküldüler.

''Şeytan onu ele geçirdi! -Elimin üzerindeki elinin sıkılaştığını hissettim.- O öldü Rin! Benim babam öldü! Keşke o zaman yanında olsaydım! Belki bir şeyler yapabilirdim! Ama ben orada değildim! Kimse değildi! Tek başına öldü! Babam, yanında kimse olmadan öldü...'' Ardından hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım.

Ne kadar geçti bilmiyorum ama yüzümde hissettiğim elle sıkıca yumduğum gözlerimi açtım. Rin göz yaşlarımı siliyordu. 

O göz yaşlarımı silerken ben sessizce onu izliyordum. Çok güzeldi, her zerresi çok güzeldi.

''Ağlama Miyuki. Ağlamanı hiç sevmedim, beni kötü hissettiriyor ama gülüşün çok güzel, her gördüğümde içimi kıpır kıpır eden, beni mutlu eden bir gülümsemen var. O yüzden lütfen gülümse.'' Ardından olduğu yerden kalkıp yanıma oturdu. Oturduğu gibi başımı omzuna koydum. 

''Biliyor musun? Bu kadar benzediğimizi bilmiyordum.'' Başımı kaldırmadan ona cevap verdim.

''Nasıl?'' Derin bir nefes aldı.

''O zaman anlatma sırası bende.''

''Gerçek anne babamı hiç tanımadım. Ben küçükken beni ve Yukio'yu evlat edinen bir babam vardı. Gerçi ona moruk veya ihtiyar diyordum. -Boğuk bir şekilde kıkırdadı.- Bir kilisede yaşıyorduk. Ben iblis yarası aldığım gün benim için her şey çok yeniydi ve üstüne de ihtiyarın benim gerçek babam olmadığını öğrendiğimde çok kötü kavga etmiştik.'' Bir süre durdu. 

''Ona asla söylemeyeceğim şeyler söyledim. Onun iradesini kırdım. İhtiyar kutsal şövalyeydi. Shiro Fujimoto. Belki duymuşsundur. Şeytanın ele geçiremediği tek kişiymiş. Yıllarca onu sadece iradesi ile def etmiş. Ama ben ona...ben ona...'' Az önce bana yaptığı gibi elini tuttum.

Yin and YangHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin