Biliyorum

43 5 5
                                    

Shura ile okula geri dönmüştük ama burası tamamen bana yabancıydı okulun altında gizli bir eğitim alanı gibi bir yerdi çeşitli silahlar ve çalışmak için spor aletleri bulunuyordu. Shura Rin'i bir odaya kilitlemişti. Oda dediğime bakmayın devasa bir yerdi içerisi. Ancak ben Rin ile kalamamıştım. İzin vermemişti. Oturduğum yerden kalkıp yanına gittim. Yukio'yu bekliyordu.

''Konuşabilir miyiz?'' Eliyle yanını gösterdi.

''Otur.''

''Rin'in şeytanın oğlu olduğunu biliyorum. Ama o bunu bilmiyor. Söyleme.''

''Söylemem. Ama ne var bu çocukta Miyuki? Niye onu götürmeme engel oldun?''

''Bilmiyorum. Hissiyat diyelim. Enerjisi tuhaf. Karanlık ve güçlü bir tarafı var ama aynı zamanda içinde bir ateş yanıyor.'' Lafımı bölerek konuştu.

''Tabii ki yanıyor. Bizi saniyesinde öldürebilecek, şeytanın mavi alevleri.''

''Öyle değil Shura, farklı. O ateşler yakmıyor. İnan bana yakmıyor.'' Dediklerim ile sırtı yay gibi gerilmişti. Bana dönüp sıkıca omuzlarımdan tuttu.

''Ne demek yakmıyor? Sana dokundu mu?! O ateşlerle sana dokundu mu?! Geberteceğim onu!'' Bileğinden tutarak onu geri çektim.

''Dur bir dakika! Dinlemeden sonuca gitme. Şu iblis gecesi var ya. Yardımcılık sınavı olduğumuz gün.'' O günü hatırlayınca kafama bir tane geçirdi.

''Hatırlatma! Tepemi attırmıştın! Neredeyse görevi bırakıp peşinden gelecektim.''

''Shura. Lafımı kesme de dinle bir. Ayrıca acıttı.'' Kafamı ovuşturarak konuşmaya devam ettim.

''O gün salondan çıkıp yanına gittiğimde Neuhaus Sensei oradaydı. Rin'in sınırlarını zorlamış olmalıydı. Yerdeydi alevlerini yayıyordu. Neahaus Sensei de bunu istiyordu zaten. 'Şeytanın oğlunu görmek.' Orada öğrendim bende. İlk başta ne yapacağımı şaşırmıştım. Ama o sırada tüm algılarım bana tehlikenin Neahaus Sensei olduğunu söylüyordu.'' Derin bir nefes alarak devam ettim.

''Dikkatini çekerek onu Rin'den uzaklaştırmak istedim. Her neyse gittikten sonra Rin hemen yanıma geldi. Yaralıydım ve ateşim çok yüksekti. Bilincimi zor açık tutuyordum. Beni omuzlarımdan tutarak kucağına çekip vücudumu incelemeye başladı. Bir yandan da bilincimin kapanmasına engel oluyordu.''

''Eee?'' Ona göz devirip devam ettim.

''Paniklemişti ve alevlerini yaymaya devam ediyordu. Bana sarılırken etrafımız tamamen mavi alevlerle kaplıydı. Ama bırak yanmayı en küçük bir acı bile hissetmedim. Alevleri ılıktı Shura. Yakmadılar.''

''İmkansız bu.'' Cidden bu kadar zor mu inanması?

Ayağa kalkıp gömleğimin düğmelerini açmaya başladım. Ve sonunda da gömleğimi fırlatıp attım.

''Bak bakalım herhangi bir yanık var mı? Buradaki tüm yara izlerini biliyorsun. Yeni bir yara gözüne çarpardı. Özellikle yakın zamanda almış olduğum bir yanık.'' Derin bir nefes verdikten sonra ayağa kalkıp yere fırlattığım gömleğimi alıp bana verdi.

''Bu çocuğun senin için nesi bu kadar önemli tam anlamış değilim. Ama deneyeceğim. Çünkü sana güveniyorum.'' Ona minnetle başımı salladım.

''Şimdi şu gömleği üstüne geçir. Ben önce Yukio ile konuşacağım sonra da Rin ile. Gerçi pek konuşmayacağız'' Ne? Başka soruya izin vermeden beni salonun arkasındaki matlara doğru gönderdi.

Matlara uzanmış Shura'nın geri gelmesini bekliyordum. Ne kadar geçmişti? Dakikalar? Saatler? Bilmiyordum. Sadece Rin için endişeleniyordum.

Duyduğum seslerle ayağa fırladım ve hemen sesin geldiği yöne doğru ilerledim.

Yin and YangHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin