13

417 60 56
                                    

Haftanın son dersi için üstünü başını havuza uygun bir biçime sokmuş, Minho'nun gelmesini beklerken kıyıya elindeki telefonla beraber oturmuştu Chan. 

Bugün geç kalacağını düşündüğü çocuk kapıyı yavaştan aralamış, Chan ona döndüğünde bakışlarını da kaçırmıştı. Çok anlık hatta saliselik tek kaşını çattı büyük olan. Minho'nun keyfinin yerinde olmadığı tek bakışta anlaşılıyordu. Bir şeyler ters olmalıydı.

"Hoş geldin." Yine de gülümsemeye çalışarak ayağa kalktı büyük olan. Karşılık olarak sadece keyifsiz bir 'hmm' almıştı. Minho'nun moralini bu kadar bozan şey neydi gerçekten merak etmişti doğrusu.

"Keyfimiz yerinde değil anlaşılan?" Zaten kendisine doğru adımlayan çocuğa daha erken ulaşmak için yürüyüşünü hızlandırdı Chan.

"Önemli bir şey yok. Sen nasılsın?"

"Ben iyiyim. Sen gelmeden hazırlandım bile bak." Hevesli hevesli ellerini iki yana açıp kafasını yana eğerek gülümsedi kocaman.

"İyi yapmışsın." Yine soğuktu sesi. Karşısındaki adamın hevesini kırdığını fark etmeden bakışlarını yere çevirdi. "Üstümü değiştirip geleceğim."

Ellerini arkadan bağlayıp parmaklarını sıkı sıkı tuttu Chan. Kafa sallayarak içeriye gönderdiği küçüğünün bu hali onun da tadını kaçırmıştı. İki gece önce kıkırdayarak sesli mesaj atan adamın tüm neşesi buharlaşıp uçmuştu sanki.

Ayna karşısından soğuk duran yüzüne baktı Minho. Hiçbir şey öğrenmeden Chan'a böyle tavır almak istemiyordu fakat aklında dolanan çirkin düşünceler, yüzüne yerleştireceği gülümsemeyle adeta savaşırcasına saldırıyordu. Bin türlü insan görmüştü Minho, midesini bulandıran ilişkilere şahit olmuştu ve tabii ki herkes gibi güven sorunları vardı onun da. Ama Chan'a güveniyordu o, kaynağını bilmese de onunla karşılaştığı ilk günden beri sonsuz bir güven barındırıyordu içinde. Onun da insan olduğunu unutacak kadar hatta, sıfır hata ile yaşayan biri olduğunu düşünecek kadar güveniyordu. Lavaboya iki eliyle tutundu, iç çekerken gözlerini sımsıkı yumup açtı ve tekrar yansımasına baktı. Neler olduğunu sormalıydı. Bu belirsizlikte sadece kendi canını sıkıyordu çünkü. Sadece fırsatın gelmesini bekleyecekti şimdi.

"Geldim." Doğrudan havuza yürüdü Minho. Arkasından adımlayan adamla beraber merdivenlerin başına geçti.

"Yüzmeyi öğrendin sayılır ama yine de yardım istersen-"

"Tek hallederim." Ardından beklemeden kıyıya tutuna tutuna havuzda ilerledi Minho. Tavır aldığında etrafındaki kişiyi görmezden gelmeye çabaladığından sadece yapması gereken işe daha iyi odaklanabiliyordu. Tavır alması kötü bir şey olsa da bazen sonuçları memnun etmiyor değildi onu.

Küçüğünün peşinden havuza inip onu takip etti Chan. Endişesi yükseldikçe yüzündeki istemsiz sertlik daha da artıyordu. Ciddi bir şeyler vardı ve Minho söyleyecek gibi durmuyordu hiç.

"Biraz yüzmeyi deneyelim mi artık?" Chan girdiği antrenörlük moduyla sormuştu sorusunu. İşine odaklandığında moral bozukluğunu yok sayması daha olasıydı. Böyle devam edecekti bir süre.

"Olur."

"Bu tarafa gel. Yüzerken herhangi bir endişen olmasın ben tam yanında sana eşlik ediyor olacağım, tamam mı?"

Kafa salladı Minho. İçine dolan heyecanı bastırmak adına derin nefesini dışarı verip Chan'ın göstereceği pozisyona kendini hazırladı.

"Gevşe biraz. Birkaç saniye sonra ellerini bırakmanı isteyeceğim senden." Minho'ya içindeki endişeyi göstermemeye çabaladı Chan. Eğer küçüğü şu an başarısız olursa zor topladığı özgüveni tamamen dağılabilirdi, yeniden suya küsebilirdi ya da belki hiç gerek olmasa da başarısızlığından utanabilirdi. Hiçbirinin yaşanmasını göze alamazdı büyük olan. Onun kötü bir şey hissetmesini asla istemezdi.

Let Me In Your OceanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin