17

503 65 38
                                    

Minho'nun kollarının altına girdikten sonra onu da kaldırarak ayaklandı Chan. Ağlamaktan burnu bile akmasına karşın kollarındaki adamın hâlâ işin ciddiyetini kavrayamadığını belli eden cümlelerini dinliyordu.

"Evde yoğurtlu bir şeyler de yersin hemen uykun gelir."

"Yerim Minho." Yettiğini belli eden bir ses tonuyla karşısında dikildi minik adamın.

"Geçiştirmesene artık." Minho'nun bacakları titriyordu. Saklamaya çalışıyordu ama nafileydi. Chan Minho'daki her şeyi apaçık görüyordu fakat her çarpışında sanki hâlâ suda zorla aldığı nefes yüzünden sancılandığını hissettiği kalbi hariç.

"Geçiştirmiyorum. Ne dersen onu yapacağım, tamam mı?" Karşısındaki manzaraya içi acımıştı Chan'ın. Titreyen dudaklara ve bacaklara bakarken küçüğünün her dediğine tamam diyecek kıvamdaydı ve zoruna gittiği de söylenemezdi aslında.

Bileğini kavradı Minho'nun. Artık içinin darlandığını hissediyordu, biraz daha kalsa delirebilirdi bile. Kapının yerini adı gibi biliyordu zaten, çıkmaları da çok zamanlarını almamıştı.

"Nasıl düştün oraya aklım almıyor." Sitemle konuştu Chan. Sanki küçüğü bilerek atlamış gibi, istemese de Minho'ya kızarken buluyordu kendini.

"Sesten korkunca telaşlandım biraz. Sonra ayağım falan kaydı galiba, anlamadım ki nolduğunu." Chan'a döndü yüzünü. "Sahi o ses neydi?"

"Jeneratör patlamış olabilir. Bir kez daha olmuştu böyle."

Sessiz kaldı Minho. Ardından aklına gelenle gözlerini kocaman açıp heyecanla konuştu. "1 dakika 13 saniye."

"Ne?" Tuttuğu bileği sıkılaştırdı Chan. Neyden bahsettiğini anlasa da sormak istedi yine de.

"Nefesimi tutma sürem. Bence bundan daha fazladır çünkü su yutunca saymayı bıraktım."

Chan ağlamak istiyordu. Minho ettiği her kelimede masumluğunu kanıtlarcasına gözlerinin içine içine bakarken sadece ağlamak istiyordu işte. Bu gece bu konu kapanmayacaktı değil mi?

Minho yanındaki adamın yüz ifadesinden yanlış şeylerden bahsettiğini anlarken konuyu değiştirmesi gerektiğini de fark etmişti. Onu böyle üzgün görmektense hevesli cümlelerini içine gömebilirdi küçük olan.

"Bak, bu saatte arabaların yokluğunu fırsat bilip caddeye çıkıyorlar." Chan'ın tuttuğu bileği havaya kaldırarak iki kediyi gösterdi Minho.

"Çocuğunu da çıkarmış."

"O çocuğu değil aptal. Gelişmemiş yetişkin bir kedi." Kıkırdadı küçüğü.

"Nereden biliyorsun?" Kaşlarını kaldırırken kafasını zıtlaştığını belli edercesine Minho'nun yüzüne eğdi Chan.

"Biliyorum işte."

"Kanıtla."

"Ne gerek var?"

"Kanıtlayamazsan ben de sana aptal diyeceğim."

"Yeterince demedin mi bugün?"

Chan bu geceki kaçıncı olduğunu bilmediği pişmanlığıyla sessizleşirken vücudunu yeniden dikleştirip göz temasını kesti. Haklıydı. Neredeyse her cümlesinde ona aptal demişti büyük olan.

"Bahçemde doğdu, annesi terk edince ben baktım. Ama vücudu gelişmedi niyeyse, sanırım anne sütü içmediğinden." Minho tebessümle konuştu. Yanındaki adama yaşattığı korku yüzünden suçlu hissedişi sürekli konuşmak ve toparlamak istemesine sebep oluyordu her bir şey söylediğinde biraz daha batırırken.

Let Me In Your OceanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin