4

708 84 101
                                    

Minho'yla olan dersinin üstünden 3 saat geçmişti, gece yarısı olmak üzereydi ve ilkbahar mevsimine göre hava serindi. Chan elindeki iki votkayla beraber balkonda onu bekleyen çocuğun yanına geçti.

"Hyunjin." Şişenin birini uzatıyordu sarışına. Dostunun dağılmış haline karşın içmeyi ve kafa dağıtmayı Chan teklif etmişti. İkisinin de alkolle arası yoktu, ayda yılda bir içmek için hazırda bulundurduğu votkaları vardı sadece. Moral düzeltmeye ihtiyaçları yoksa onlar da haftalarca dolapta kalıyordu genelde.

Acaba Minho içmeyi seven bir tip miydi? Muhtemelen içtiği en ağır şey enerji içeceği falandır değil mi? Dudaklarını hafiften aralayıp neredeyse ses çıkarmadan kıkırdadı Chan.

"Ne gülüyorsun hyung?"

"Hiç. Aklıma bir şey geldi, öylesine."

"Bana yardım et." Hyunjin şişenin yarısını devirmiş, çoktan çakır olmuştu bile. Durgun çıkan sesinden gerçekten yardıma ihtiyacı olduğunu anlayabilmişti Chan. Yüzünü ciddiyetle toparlayıp gülmeyi keserek yönünü sarışına döndü.

"Yüzü gözümün önünden gitmiyor hyung, öyle güzel bakıyor ki her şeye. Kaşları çatık oluyor genelde ama yine de güzel bakıyor işte. Doyamıyorum izlemeye."

Minho düştü Chan'ın aklına. Güneşin onun yüzüne oldukça yakıştığını fark ettiğinden beri o görüntü aklına gelip duruyordu. Chan da arada bir başını sallayıp silmeye çalışıyordu küçüğünün yüzünü.

"Öğrettiğim dans ona benden çok yakışıyor. Öğrencim olmasına rağmen sırf bana göstermek için kendi kendine yeni bir şeyler hazırlıyor. Sanki benim gurur duymamı ister gibi..." Hyunjin aklına gelenle gülümsedi. "İyi iş çıkardığını söylersem parmağıyla burnuna dokunup gülüyor, şımarıyor. Bir görsen hyung, şımarmak bile o kadar yakışıyor ki..."

Chan kolunun birini Hyunjin'in omzuna attı. Alnını sarışının kafasına yaslayıp geri çekildi.

"Anlamıyorum ki Hyunjin. Ben daha önce aşık olmadım, söylediklerin abartı geliyor."

Hyunjin ensesini kaşıdıktan sonra ellerini yüzüne kapattı. Ardından yüzündeki ellerini saçlarından geçirip taradı arkaya doğru. Acı çeker gibi görünen haliyle konuşmaya çalıştı tekrar.

"Biliyorum. Yaşamamış biri anlayamaz belki ama sadece teselli etsen? Yanımda dursan yeter bana."

Chan gülümsedikten sonra koca bir yudum içti votkasından. Boş sokağı izlemek Hyunjin'in dağılmış halini görmekten iyidir diye düşündü. Hislerini anlamasa da dağılmış hali canını sıkıyordu, çektiği derin nefesi dışarı verdi Chan.

"Peki seni tutan ne? Madem bu kadar umut var neden açılmıyorsun Hyunjin?"

Sarışın her konuşmadan önce yaptığı gibi votkayı dikti kafasına. Bu kez üç dört yudum almıştı. Söyleyecekleri ciddileşiyordu, anlamıştı Chan.

"Hyung, yargılamayacağına söz ver."

"Ne zaman yargıladım seni Hyunjin?"

"Söz ver, dedim."

"Söz." Chan kaşlarını çattı, ardından gelecek cevabı beklemeye koyuldu. Hyunjin votkayı kenara bırakıp dizlerini kendine çekip iyice küçüldü oturduğu yerde. Chan daha önce bu manzaraya şahit olup olmadığını hatırlamaya çalıştı. Hayır, sarışını hiç bu kadar savunmasız gördüğünü hatırlamıyordu. Yutkundu Hyunjin.

"Bir erkek." Chan'ın değişmeyen mimikleri sarışını şaşırtırken bir cevap ister gibi kaşlarını kaldırdı. Büyüğü bir şey söylesin istiyordu. Belki saçmalamamasını söylemesini veya bunun yanlış olduğunu, vazgeçmesi gerektiğini duymak istiyordu o an. Bilemedi kendisi de.

Let Me In Your OceanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin