6

602 76 43
                                    

İçinde oturduğu evin kendisine dar geldiğini hissetti Minho, olmamaya çabaladığı konumlar vardı ve başarısız olduğunda kendini sadece onları düşünürken bulurdu genelde.

Başkasının kendisini küçük görmesi gibi ya da zayıf olduğunun düşünülmesi gibi.

Oturduğu yerden kalkıp penceresinden uzattı başını. Haftanın belli günlerinde gittiği kurs, penceresinin çaprazından, ağaçların arasından ilişiyordu gözlerine. Bazı zamanlarda orada olmayı seviyor, kendisini güçlü hissediyordu fakat bazı zamanlar okyanusta bir başına mahsur kaldığını ve oradan onu kimsenin çıkaramayacağını hayal ediyordu.

Hoş, bugüne kadar hep Chan'ın onu o okyanustan çıkaracağını da düşünmüştü ya, şimdi kendisine kızıyordu. Çok mu çabuk güvenmişti, çok mu çabuk teslim etmişti kendini ona? Ya da çok mu cıvıklaşmıştı? Bilemedi kendisi de.

Bir gün önce yaşanan şey sanki sabahtan beri beyninde yankılanmıyormuş gibi tekrar düştü zihnine, Chan gereksiz bir şekilde gergindi ve Minho'nun enerjisini sömürmüştü. Üstüne o girdikleri tartışma pastaya kirazdı adeta. Minho olanları hatırlayınca gözlerini yumdu sıkıca.

"Hyung demelisin."

Mesafe döşemek istediğini net bir şekilde belli etmişti Chan. Aralarındaki silik samimiyeti de çöp etmişti dünkü tavrıyla. Oysa Minho yakınlaşmalarının rahatlığıyla suda eskisi kadar gerilmediğini fark ediyordu. Samimiyet kurmaları ona iyi geliyordu ama sanırsa bunu o kadar da belli edememişti eğitmenine.

"Sikerler ama bu işi."

"Bana mı dedin?" Jisung sonunda telefonundan kaldırdı başını.

"Ya sana durduk yere neden küfür edeyim amına koyayım?" Ağzından kaçanlardan sonra tek eliyle ağzını kapatıp şok ifadesini takındı Minho. "Çok pardon Jisung."

"Hyung." Sincaba benzeyen suratını asmıştı.

"Pardon dedim ya."

Jisung girdiği son uygulamaları kapatıp yanına bıraktı telefonunu. Minho ona bakarken kaşlarıyla karşısında duran koltuğu işaret etti. Büyüğü de onu anlayıp oraya oturdu.

"Şu sıkıntını söylesen ya artık?"

"Ne sıkıntısı Jisung?" Dışarı yansıtmaktan rahatsızlık duyduğu duygu kırıntılarını tek tek yok etmek istedi o an ama yapamazdı. Jisung ipin ucunu asla kaçırmazdı ve ne olduğunu öğrenene kadar sormaya devam ederdi. Biliyordu Minho, birkaç ay önce tanıştığı adamla tanışması sadece sözde değildi. Gerçekten tanıyordu onu.

"Her seferinde ısrar etmem ikimizi de bunaltıyor biliyorum ama anlatırsan çözüm bulacağımızı da sen biliyorsun."

Minho kafasını aşağı yukarı salladı. Bu kez anlatmak istemişti, içine atıp sessizliğe gömülebilirdi ya da kimsenin görmediği bir yerlere yazıp o kağıdı yakabilirdi ama kendine şaşırsa da ilk defa içinden gelmişti anlatmak.

"Ben nasıl biriyim Jisung?"

"Neden birden bunu soruyorsun?"

"Anlatsana. Nasıl biriyim?"

"Hmm... Özetleyecek olursam eğer, yüz kişilik bir grup kavgada tek bir kişiden dayak yemiş olsa o tek bir kişi sen olurdun muhtemelen."

Gülümsedi Minho. İstediği cevapla aldığı cevap oldukça benzerdi. Güçlü görünmek istiyordu ve bunu da başarıyordu fakat Chan'ın onu zayıf biriymiş gibi tanıması sinirlerini bozmuştu.

"O kadar değildir o."

"İki yüz kişilik grup da olabilir haklısın."

Jisung'un duymak için neredeyse takıntı haline getirdiği kıkırdaması yayıldı odaya.

Let Me In Your OceanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin