19

617 68 31
                                    

Bölümde bahsi geçen şarkı medyada ekli ballarım dinlemenizi tavsiye ederim. Keyifli okumalar<3

"Sana da günaydın." Düz ifadesiyle karşılık verdi Minho. En son konuştukları gün hiç iyi ayrılmamışlardı ve açıkçası Jisung'un hala ona selam verecek cesareti olmasını tuhaf bulmuyor değildi.

"Bize katılmaz mısın Jisung?" Chan Minho'nun onu kahvaltıya davet etmeyeceğini anladığında nezaketen sordu.

"Tokum ama çay içebilirim." Gülümseyerek kapıdan girdi Jisung.

Minho içindeki endişeyi gizlemekte zorlanmaya başlıyordu. Gerildiğini belli eden yüz ifadesi Chan'ın da gözünden kaçmamıştı.

Kendisine hala yabancı sayılan, daha bir kez görmüş olduğu adamın karşısına geçip oturdu Jisung. Sarkastik olduğunu bildiği gülümsemeler görüyordu Chan'ın suratında.

"Sabah çok erken gelmiş olmalısın, değil mi? Şimdi bile erken sayılacak bir saat." Jisung, Chan'ın üstündeki kıyafetlerden burada kalmış olduğunu anlasa bile tersinin çıkmasını dileyerek sordu.

"Minho beni ağırladı dün gece. Sabah gelmedim yani. Ama sen 'hala' çok erken sayılacak bir saatte Minho'ya gelmişsin, ne hoş." Chan'ın gülüşünden bir parça bile eksilmemişti.

"Al Jisung, çayın." Minho ikisiyle de göz göze gelmemeye çalışıyordu. Taraf tutmak gibi görüneceğinden, belki de birini yanlışlıkla kışkırtacağından korkuyordu evin sahibi.

"Teşekkür ederim canım." Aynı anda Chan'ın suratına gülerek baktı Jisung.

"Ne demek dostum." Minho uzattığı bardağı Jisung almadan masaya sertçe bıraktığında karşısında oturan iki adam derince nefes verdi. Biri bozulduğunu, diğeri rahatladığını belli eder cinstendi. Anlamıştı Minho.

Çayını önüne çekip oturma pozisyonunu düzeltti kahvaltıya sonradan dahil olan adam. Çaydan önce bir bardak su dikmişti kafasına.

"Hyunjin stüdyoya çağırdı beni, beraber gidelim mi? Bir işin yoksa." Gözlerini geceyi kucağında geçirdiği adama çevirdi Minho. Chan'la bir şeyler yapma düşüncesi içini ısıttığından daima gülümser gibiydi yüzü.

"Olur gidelim. Kaç gibi?" Chan yemeyeceği zeytinlerini çatalıyla bir kenara toplarken sordu.

"Akşama doğru. Tamamsa mesaj atayım."

"Tamam canım." Chan böyle kelimeler kullanmazdı. Amacı; karşısında, Minho'nun yanında oturan adamla dalga geçmekti. Çok da güzel geçirmişti bunu Jisung'a. Kasılan çenesinden anlayabiliyordu.

Tüm bunların ardından soğuyan çayını biraz içip ayaklandı Jisung. "Sonra tekrar uğrarım Minho."

"Tamam. Görüşürüz." Minho'nun cümlesi içten değildi, geçiştirmişti resmen. Öyle sıradandı ki Chan uğrama işini ikisi arasında normal bir şeymiş gibi algılamıştı.

Jisung sonunda kendi evine geçtiğinde ağzından ters bir şey çıkmaması için kendini tuttu büyük olan. Kıskanç biri değildi, gerçekten de az önce giden çocukta yanlış bir şeyler görmese aklında gündem bile yapmazdı bu konuyu ama yapması gerekiyordu. Jisung yanlıştı; Minho'ya duyguları vardı, saklamaktan çekinmiyordu bile.

"Sık sık geliyor mu?"

"Efendim?"

"Jisung, sık sık geliyor mu?"

"En son üç hafta önce görmüştüm. Neden ki?" Minho nededini bile bile sormaktan çekinmedi.

"Yani..." Çatalını tabağında boş boş gezdirdi. "Tuhaf bir çocuk."

Let Me In Your OceanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin