14

349 28 2
                                    

İnanın bir gün gecenin körün de uyanıp canımın ayva çekeceğini söyleseler inanmazdım. Ayva normal zaman da bile yanım da olsa dönüp yemeyeceğim bir meyve iken şuan ona muhtaçmışım gibi hissetmem normal miydi? Aşermek denilen şey bu muydu? Ağlamak istiyordum!

Son zamanlar da yaşadığım bu dengesiz duygu durumları yetmiyor gibi bir de gecenin üçün de canımın ayva çekmesi hiç iyi olmamıştı. Asla sağlıklı gözükmüyordum. Psikolojik olarak pamuk ipliğine bağlıydı her şey ve bu ayva son damla olmuş gibiydi.

Oluk oluk akan göz yaşlarıma aldırmadan sıcacık yatağımdan çıkıp gardropuma yöneldim. Dışarısı eksi dereceleri gösterdiği için polarlı eşofman takımı ve onun üzerine bileklerime kadar uzanan şişme montumu alıp dış kapıya yöneldim.

Bekar bir anne olmak, hele ki hamileyseniz çok zordu. Sabah bulantıları, ani gelişen duygu değişimleri, aşerme seansları tüm bunları tek başına sırtlamak korkunç zordu.

Hoş kötü zamanım da değil sadece, mutlu olduğum anlarda da birinin olmaması çok zordu. Kızımın ilk tekmesini kimse görmemişti, ya da ilk defa ultrason da sırıttığına kimse şahit olmamıştı. Hep yalnız değildim ama çoğu zaman yanım da birine muhtaçtım. Ve bu zamanlar yüzüme bir tokat misali çarptığı her an Ersin'den daha da nefret ediyordum.

Evin anahtarını, cüzdanımı, telefonumu ve gerekli olan temel eşyaları aldığımdan emin olduktan sonra hızla evden çıkıp arama motoruna açık manavları yazdım.

Kış ayının, hele ki gece ayazının da eşlik ettiği bu soğukta donan merdivenleri yeni yürümeye başlayan bir bebek misali ağır ağır inip bahçe kapısını açtığım da durup birkaç saniye derin derin nefesler aldım.

Çok güzeldi gökyüzü, kap kara gökyüzünden minik minik kar taneleri zemine düşer düşmez anın da yok olup giderken, ve sokakta sadece ben varken kendimi ütopik bir dünya da gibi hissetmiştim.

"En azından hava güzel" kendi kendimi telkin ettikten sonra kaymamaya özen göstererek taksi durağına doğru yürüdüm.

Zanaat sokağın taksicisi Salih abinin durağına birkaç adım kala tanıdık bir simayı kaldırım üzerinde ki bankta yanın da kendi gibi dev ve üniformalı adamlarla görmek beni epey şaşırtmıştı.

Gidip selam vermek yersiz olurdu, gecenin üçünde neden dışarı da olduğumu birilerine anlatmak istemiyordum. Bu kişi hele ki Cesur ise, adamın bana karşı hisleri olduğunu düşünüyordum. Hayır prenses sendromuna yakalanmamıştım, hayır kendimi beğenmiş biri de değilim, adam gerçekten bana yürüyordu.

Asla akıl kârı değil, yakışıklı, güvenilir, efendi, çalışkan bir bey belli ki kendisi. Hamile bir kadından hoşlanmakta neyin nesi, iki adım atsa önüne serilir kadınlar haberi yok galiba.

"İyi misiniz hanımefendi?" ya yapma şunu memur bey, ben de neden safinaz gibi izliyorsam onları. Al işte gördü beni!

"Derin!? Ne oldu sana,neden dışarıdasın neden ağladın!?" ağladığım o kadar belli mi ya, şuan kendimden ölesiye nefret ediyorum.

"Selam, ağlamadım ağlamadım, yeni uyandım belki o yüzden tuaf görünüyordur yüzüm" dört büyük adım da yanıma gelip sağımı solumu kontrol etmeye başladığın da hızlanan kalbime küfürler etmeye başladım. Yahu bu kadar mı muhtaçsın ilgiye!? Kendine gel!

"Derin neden dışarıdasın, evde bir sorun mu oldu?" oldu, ben kafayı yediğim için gecenin üçünde asla sevmediğim bir meyveyi aramaya çıktım.

"Yok sorun falan, canım bir şey istedi de, onu almaya çıktım"

"Bu saatte? Keşke başkasını arasaydın Derin, dışarısı çok tehlikeli ve soğuk, hasta olabilirsin, delinin tekine rastlayabilirsin, kayıp düşebilirsin..." kolumu tutup ufak adımlarla bedenimi eve doğru sürüklerken ona karşı koymamın imkanı yoktu zira adam baskı uygulamamasına rağmen kıpırdayamıyordum.

KÜÇÜK YAKAMOZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin