Hayatımdan zevk alıyor muydum? Hiçbir zaman düşünmemiştim. Sürekli olduğum konum için tanrıya şükreder, daha kötülerini görmemek için dua ederdim.
Bu sefer beni Jennie uyandırmamıştı.
Kadınların çığlık sesi ile uykumdan uyandım. Kalbim o kadar hızlı atıyordu ki bir an yerde can vereceğimi sandım.
Hemen yatağımdan kalkıp pencereye doğru adımladığımda gördüğüm şeylerle kanım dondu, dünya hâlâ dönüyor muydu?
Ne oluyordu?
Sarayda ki yüksek sese neden olan kılıçların çarpışma sesini duyabiliyordum.
Ne yapacaktım?
Yanıma kılıç alıp kapımı açtım. Korkuyordum.
Jennie'nin yanına gitmek için koşmaya başladığımda yerde yatan cesetleri görüyordum. Korkunçtu.
Tanrım, kim bunu neden bize yapıyor? Tanrım, masumların ahı neydi?
Jennie'nin ismini bağırarak söylediğimde Jennie'den bi' karşılık alamamıştım.
Kalbim daha fazla kaybetme duygusuyla atmaya başlarken daha çok bağırdım, daha çok.
Sarayda olmadığını anlayınca dışarı çıktım.
Beyaz kumaşlı, altında siyah botlar olan bir sürü serseri halkımı katlediyordu.
Gözlerim dolmaya başladığında tiz bir çığlık attım. O kadar sesin arasında hiç kimse beni duymadı. Sonra, kulaklarımda sıcak bir nefes hissettim.
Dayanacak gücüm kalmamıştı. Ayakta da değildim yıkılmamışta.
"Prenses, durumu çığlık atarak durdurmaya mı çalışıyorsun? Küçük aptal."
Sesin ses yüzünden kimden olduğunu anlamam uzun sürse de arkamı dönmüştüm.
Aptal kafam. Aptal.
Bunlara sebep olan Jungkook muydu? Hayır.
Bendim.
Onu mahzenden çıkartmasaydım halkım katledilmeyecekti,değil mi?
"Jungkook.."
Bileğimde hissettiğim acıyla inledim.
"Yürü."
Benim sonumda mı böyle olacaktı?
O an ne yapacağımı bilemedim. Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. O kadar ağlıyordum ki beni bileğimden sürüklerken yürüdüğüm yolu, nereye gittiğimi bile bilmiyordum.
"Jungkook.. Nolur bırak.."
Daha çok ağlıyordum. Kendime onun uyguladığı eziyetten daha çok etmekten farkım yoktu.
Bir anda ortam sessizleşti. Nereye geldiğimize baktığımda karşımda kocaman bir gemi duruyordu.
Tahtaların üzerinde kurumuş kanlar vardı. Bir çok darbe almış gibi gözüküyordu.
Beni kendine çekti. Gözlerimin içini öyle öfke doldurmuştu ki sanki beni öldürmek için can atıyordu. Beni bir kaşık suda boğacaktı o.
"Bana zoru kullandırma prenses. Şimdi bin gemiye."
Verdiği emirle yüzümü buruşturmuştum. Büyüklerimden başka hiç kimse bana emir veremezdi. Ya şimdi?
Gemiye binmeyeceğimi, amacımın onlara zaman kaybettirmek olduğunu anladığında dişini sıktı.
"Benimle inatlaşmayacaktın. Zoru kullandırdın."
Saçımdan tutup beni gemiye sürüklemeye başladığında çığlık atıyordum. Kolunu çiziyordum. Onun canını acıtmaya çalışıyordum fakat ona hiçbir şey olmuyordu.
Gemiye bindiğimizde merdivenlerden alta indiğimizi anladım. Bi' kapının önüne geldiğimizde beni odanın içine doğru itti.
Sırtım duvara o kadar sert çarpmıştı ki acısının büyüklüğü kadar inledim.
Adi herif. Ne istiyordu bu ucubeler benden?
"Ne yapıyorsun aptal!" diye bağırdım.
Acıya dayanamayıp yere çöktüm. Yanıma geldiğinde o da yere çömelmişti.
Gözlerimin en içine baktığında yalnızca biz varmışız gibi hissettim. Sadece biz.
Bir şeyleri mi anlamdırmaya çalışıyordu ben de?
Bana yakınlaştığında duvara daha çok sindim. Aramızda pek mesafe kalmasa da şu an ki durumu bilerek göz ardı ettim.
Eli yumuşak, gün ışığında parıldayan saçlarıma gitti.
Oldukça kendi bedenimden büyük gözüküyordu.
"Bu saçları tek tek kesmek için beni zorluyorsun Lalisa.."
Sesi çok yumuşak görünen dolgun dudaklarından sessiz çıkmıştı.
Onları öpmek istiyordum. Tekrar öpmek istiyordum. Hayır.
"Jungkook.. Neden buradayım?"
O zaman tam gemi hareket etmeye başlamıştı. Korkuyordum.
Jennie ne durumdaydı? Peki ya babam, annem?
Kaybetme duygusunu bir daha tatmak istemiyordum. Hemde hiçbir zaman."Bunun cevabını kendin öğreneceksin prenses."
Ne demeye çalışıyordu?
"Gerizekalı. Söylesene işte! Ne öğrenebilirim bu durumdayken daha!"
Sesimi kontrol edemeyip ona kendimi yükseltmiştim.
Gözlerini kapatmıştı. Bipolar mıydı bu?
"Beni sinirlendiriyorsun Lalisa. Oysa ben kendimi sıkıyorum, sıkıyorum ki seni öldürmek için sana daha yakın olmayayım."
Sesini duymak istemiyordum. Yeterliydi bu kadar.
Bana bakıp son kez derin bir nefes verdiğinde ayağa kalkıp odanın kapısını açtı.
Odadan çıktığında ben de ayağa kalkıp sağ köşede denize doğru bakan yatağa doğru gittim.
Çok yorulmuştum. Kafamı yastığa koyduğumda burnumu dürtecek kadar güzel bir koku almıştım.
Onun odası mıydı bu?
Her neyse.
Daha fazla çekemeyeceğim yorgunluk yüzünden uykuma yenik düşüp uykuya daldım.
crınge bır bolum daha zattıru
ŞİMDİ OKUDUĞUN
disposición, liskook
Hayran KurguSuecia devletine ajan olarak girip hüküm giyen Jungkook'un kurtarıcısı Prenses Lalisa Manoban olur.