"Pekâlâ." dedi derin bir nefes alırken. "Bugünlük bu odada kalabilirsin.
Minnet dolu bakışlarımı ona gönderirken konuşmaya devam ettim. "Bu yaptığını unutmayacağım. Teşekkür ederim." dedim adımlarımı yatağın çaprazında duran kanepeye yönlendirirken.
"Sen yatakta yatabilirsin." Gözlerim şaşkınlıkla açıldı. Mağara adamı gibi duruyordu fakat az önce bana centilmenlik yapmıştı.
"Yok, zaten evine gelip sana yeterince rahatsızlık verdim, üstüne bir de odanı benimle paylaşmak zorunda kaldın. Yatağında sen yatabilirsin ben burada uyurum." Eş zamanlı olarak kanepeye oturdum.
Ayakta duran bedeniyle bana doğru yaklaştı. Yanıma otururken ne yaptığını anlayamamıştım.
"Sen yatakta yat. Misafirimsin iyi bir misafirperver olmak isterim." Yüzünde sadece ciddiyet vardı.
"Çarşaflar her gün yenileniyor fakat istersen dolaptan yeni bir çarşaf alabilirsin." diye devam etti.
İçimden, temizse neden değiştireyim demeden edemedim. Ayağa kalkıp kocaman odanın ortasında buldum kendimi. Bu kadar şaşalı ve lüks evleri ancak televizyonlarda görebiliyordum. Bütün eşyalar simsiyahtı; dolap, yatak, kanepe, komindin ve avize bile siyahtı. Gözlerim etrafı incelerken Ateş'in bana olan bakışlarını gördüm. Büyük ihtimalle ne yaptığımı anlamaya çalışıyordur. Bakışlarını görmemiş gibi yaparak yatağa uzandım. Yaz değildi fakat oda sıcaktı. İyi ısındığı bedenimdeki sıcaklığın kanıtıydı adeta.
"Yandaki yastığı da bana atsana." Afalladım. Yanımda yastık olup olmadığını kontrol etmek amaçlı gözlerimin rotasını değiştirirken iç sesim bana karışmadan duramıyordu.
'Neye bakıyorsun, adam olmayan yastığı isteyemez ya!' Benim iç sesim olmasına karşın hiç benim yanımda durmuyordu fakat biraz haklı olabilirdi.
Gözüme ilişen, siyah yüzü olan, yastığı bedenimi doğrultarak Ateş' e fırlattım. Yastık dönerek nihayet ona ulaşmıştı. İki elinin arasına gelen yastık sanki tamda ona gelmek istiyor gibiydi.
Kafamı yastıkla buluştururken bedenim rahatladı. Ayaklarıma değen ince pikeyi ayağımla kenara itekledim.
Şimşek çaktı. Yağmur sesi her duyduğumda bana o günü hatırlatıyordu. Her bir damla benim canımdan götürüyordu sanki. Her şimşek bana lanet okuyarak çarpıyordu. Bütün düşüncelerim benim yok olmamamı istiyordu...
Gözümden bir damla yaş akarken gözüme o anlar geldi. Asla unutmadığım, unutmak için her şeyimi verebileceğim o gün.
Yağmur bardaktan boşalırcasına yağarken annem çatıdan su sızmasından endişeleniyordu, eline aldığı kovalarla durmadan her odayı kontrol ediyordu. Evimiz tek katlıydı bazen kapıdan dahi eve su vurabiliyordu. Yağmurlu günleri sevmezdim, annem çok üzülürdü. Halılar kirlenirdi ve annem hem çalışıyordu hem evin tüm temizliğini yapmak zorunda kalıyordu. Ben anneme yardım etmek istesem de henüz on yaşındaydım. O yaşta evi annem kadar iyi temizlemem beklenemezdi.
Annem elinde kovalarla beklerken kapının vurulma sesiyle yine endişelenmiştim. Babam anneme hiç iyi davranmıyor ya dövüyor ya da sürekli hakaretler ediyordu. Annem kapıyı açarken kanepenin arkasına sığınmış bir çocuk olanları izlemeye başladı.
Babamın yanındaki o kadın. Güzeldi, hayranlıkla baktı küçük gözlerim kadına. Işıltılı oldukça kısa elbisesine bakmıyordum bile. Kadının sarı saçları ve kırmızı ruju kendimi ona hayran bırakmama yetmişti bile.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIĞIN SİRAYETİ +18
Romance. "Ateş..." diye adını inlediğimde birkaç mırıltılar çıkardı. Dokunuşları bendeki arzuyu ortaya çıkarıyordu. "Beni zorluyorsun." dedi "Yapma pişman olursun." diye de ekledi. Anında beni altına aldı koltukta kendisi üzerime çıkarken gözlerim fal taşı...