Ne demek oluyordu bu şimdi? Hiçbir şeyi düşünmek istemiyordum artık. Hem ruhum hem beynim çok yorulmuş, yıpranmıştı ve benim bu kadar acımasız bir adam karşısında güçsüz gösteriyordu. Güçlü durmak için biraz dinlenmeye ihtiyacım vardı. Belki de anne kucağına sığınmama ihtiyacım vardı.
Hafızam soyunup beni tamamen eskiye götürdüğünde oynayan tiyatro sahnesi karşısında göz yaşımı tutamadım.
3 YIL ÖNCE
Kulaklıktan bildirim sesi alınca annemin mesaj attığını düşünerek acele ile cebimdeki telefonu çıkardım. Rüzgârdan dolayı önüme gelen saçlarımı çekerek telefonun tuş kilidini açtım. Bilinmeyen bir numara gözüme çarpınca istemsizce kaşlarım çatıp vakit kaybetmeden mesaja tıklayıp okudum.
Bilinmeyen numara: Rüzgâr bedenini üşütecek diye ödüm kopuyor.
Bilinmeyen numara: Rüzgârın sesini duymak canını mı yakıyor, neden kulaklıklarını takıyorsun?
Kim olduğunu önemsemedim, bu aralar öyle boş vermişliğin içerindeydim ki. Kaybedecek bir şeyimin olmadığını düşünüyordum. Hayat bana öyle anlamsız, öyle değersiz geliyordu ki etrafımda olan hiçbir şeyi incelemiyor, herhangi bir olay ilgimi çekmiyordu.
Eslem: Üşümüyorum.
Telefonumu yeniden cebime koyup, karı temizlenmiş, yollardan ilerleyerek eve doğru yürüdüm. Kulağıma yine bildirim sesi geldi fakat üşüyen ellerimi cebimden çıkarmak istemedim ve mesaja bakmayı biraz erteledim.
Kızaran burnum artık uyuşmuştu, yine uygun olmayan bir havada dışarıdaydım ve üşüteceğime neredeyse emindim. Güçlü bir bağışıklığa sahip değildim ama bunu çok da önemsediğim söylenemezdi.
Kısa bir süre sonra apartmanın dış kapısına gelmiştim, dışarıda kimse yoktu. Bu havada kim, neden dışarı çıksın ki diye düşünmeden edemedim. Asansöre bindikten sonra sekizinci kata tıkladım ve asansördeyken kulaklığımı çıkarıp cebime sıkıştırdım. Evin kapısını anahtarla açtım. Burnuma gelen yemek kokusu yüzümde, sıcak tebessüm oluşturdu.
Annem mutfakta yemek hazırlıyordu ve kapının sesini duyar duymaz yanıma doğru geldi, "Nerede kaldın kızım? Hava soğuk üşüteceksin." Yüzünü avucumun arasına alıp yanaklarını dudaklarımla birleştirdim." Hoş buldum annecim." dedim kapıyı örterek.
"Eee bugün neler döktürdün Bade Hanım." dedim annemi ardımda bırakıp ellerimi yıkarken.
"Sen seviyorsun diye köfteyle patates yaptım." Yüzü gülüyordu ama bana belli etmese de üzerindeki kırgınlığı görebiliyordum. Gözlerindeki hüzün beni boğuyordu.
"Sen vejetaryensin keşke yapmasaydın." Merhamet dolu bakışları sonrasında sustum.
"Ben de patates yerim kızım. Sen boş ver bunları."
Beni ayakta tutmaya çalışıyordu.
Telefondan yeniden bildirim sesi geldi, ben montumu çıkarıp asarken bildirime bakmayı yemekten sonraya erteledim. Telefonu masaya bıraktım.
Sessiz bir yemekti. Sadece annemle ben... Babamsız bir yemek daha yiyorduk. Annem beni üzmemek için üzüntüsünü bana belli etmemeye çalışıyordu, ben de ona karşı öyleydim. Birbirimize sarılıp ağlayamıyorduk bile. Babamın gitmesine anneme karşın ben üzülmüyordum, iyi ki gitmişti. Bize hiçbir faydası dokunmayan hatta sürekli zarar veren bir adamdan bahsediyorduk.
"Anne ben üzerimi değiştirip mutfağı toplarım sen uyu." dedim masadan kalkarken.
"Yok güzel kızım sen sınavına çalış ben toplarım." Yanıma yaklaşıp alnımdan öptü.
"Üzülmeyeyim diye bana böyle davranma anne." Gözlerimi cama dikip sokak lambasından adeta can çekişir gibi yanan ışığa baktığımda istemsizce gözlerimi kıstım. Gözlerim belli bir rota izleyip evin içerisinde dolaşırdım.
"Ben bu evde her gün ölüyorum anne." Bakmaya korktuğum gözlerine baktığımda beni yakmaya başladı.
"Her yerde babamın izi olan bu evde ben yaşamıyorum zaten. Ölü bir bedeni ayakta tutmaya çalışma." Sağ gözümden süzülüp yanağımı yalayan tuzlu suyu sildim. Öyle sert yapmıştım ki bunu, tek göz yaşımı görmeye dahi dayanamıyordum.
Annem sessiz kaldı. Yine bir şey demiyordu. Babamın bizi burada bir başımıza bıraktığından beri bir şey demiyordu. Onun hakkında konuşmuyor, beni üzmemeye çalışıyordu ama bu mümkün olmuyordu. Yanımda güçlü durmak için kendini zorlayarak kendisine zarar veriyordu.
Yanına yaklaşıp yüzüne koyduğu ellerini çektim yüzünden, "Ağla anne, ağla ki içini boşalt. Yanımda güçlü durmaya çalışma annem. "dedim alnından öpüp odama giderken annemin hıçkırık seslerini ardımda bıraktım.
Bazen insan yaşadığını hissedemez. Sanki derin bir suyun içinde boğulur gibi olursun. Çırpınırsın. Çırpındıkça daha çok batarsın. Bir el ararsın sadece, seni tutup çekecek bir el. Babamın vefatından beri o el gelmedi. Akciğerlerim su ile dolmuştu fakat ben hala o eli bekliyordum.
Göz yaşlarım, acılarıma lanet okurcasına süzüldü. Bir süre bekledim odamda hiçbir şey yapmadan. Göz yaşlarım, ben, bana ağır gelen özlem...
Üçümüz bekledik.
Ağlamaktan dolayı ağrıyan başımın acısını dindirmek için mutfağa gittim. Annem mutfağı toplamıştı muhtemelen odasında gitmişti. İlaç dolabından bir ağrı kesici alıp su ile yuttum.
ŞİMDİKİ ZAMAN
Dolapta giyecek olacağını sanmıyordum fakat yine de ümitsizce ilerledim dolaba doğru. Kapağı açtığımda içinde ihtiyacım olan her şeyin olmasının verdiği mutlulukla giyeceklerin hepsinin siyah olmasının verdiği gerginlik birbiriyle zıt bir etkileşime girmişti.
Fazla umursamamaya çalışsam da fazlasıyla gerilmiştim. Bir duş almam bana iyi gelirdi. Ateş'in yüzünü görmek istemiyordum daha sonra da uyurdum. Uyumasam bile odadan çıkmaya niyetim yoktu.
Dolaptan bir eşofman, tişört ve diğer gerekenleri alıp yatağın üzerine koyup sadece havlu alarak girdim banyoya. Üzerimdekileri çıkartıp henüz boş olan kirli sepetine koyduktan sonra aceleyle suyun altına girdim.
Üşümeme izin vermeyen art arda akan sıcak suyun ılıklaştırdım.
Duş alarak rahatlamayı ümit ediyordum fakat şu an düşündüğüm tek şey Ateş'in bana zarar vereceğiydi. Suyu tamamen kapattım. Yaptığım her şey daha fazla sinirlenmeme neden oluyordu.
O not ne anlama geliyordu? Asıl sinirlendiğim şey çaresiz olmaktı! Resmen elim kolum bağlı Ateş gel de bana zarar ver dermişçesine hiçbir şey yapmadan bekliyordum.
Bedenime havluyu sarıp banyodan çıkmak için ıslak ve buruşmuş elimle kapı kulpunu tuttum ve kapıyı açıp odaya girerek kapattım. Omuzların aşağısında, göğsümün üzerinde kenetli durup, diz kapaklarımın üzerindeki havluya çevirdim parmaklarımı. Daha sonra kapıyı kilitlemenin iyi olacağını düşünerek başımı kaldırdım ve karşımda Ateş'i görmemle büyük bir çığlık attım.
Bakışları gözlerimdeydi. Allah şahit bir kez bile bedenime çevirmemişti bakışlarını.
"A-ateş." dedim güçsüzlükle.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIĞIN SİRAYETİ +18
Romance. "Ateş..." diye adını inlediğimde birkaç mırıltılar çıkardı. Dokunuşları bendeki arzuyu ortaya çıkarıyordu. "Beni zorluyorsun." dedi "Yapma pişman olursun." diye de ekledi. Anında beni altına aldı koltukta kendisi üzerime çıkarken gözlerim fal taşı...