+18 simsiyah oda

1.7K 35 3
                                    

Bana bunca yaptıklarına rağmen bir de ceket uzatıyordu. Asla o ceketi giymeyecektim. Yeni mi vicdan gelmişti? Bana onca şeyler söylemişti. Yeni mi vicdanı aklına gelmişti. Ben şimdi yanıp kül olmuş ruhumu ezerek titreyen bedenim için o ceketi giymeyecektim.

Omzuma gelen ağırlıkla ne zaman kapattığımı bilmediğim gözlerimi açtım. Başımı hafif bir şekilde yana çevirip omzuma baktım. Ceketi omuzlarıma koymuştu. Hiddetle ceketi alıp uzattım.

"İstemiyorum."

Gözlerini gözlerime hızla çevirdiği verdiğim tepkiyle. Gözlerimi kaçırmadım. Şu an gözlerinden nefret akıyordu. Karanlıktı gözleri. Merhamete dair ufacık bir ışık yoktu. Sonra gözlerini incelemeye başladım. Koyu kahverengiydi. Kirpikleri uzundu. Kalbinin aksine güzel gözleri vardı.

"Sen istiyorsun diye giymeyeceğim o ceketi."

Ceketi almadan ve bir şey demeden yürümeye devam etti. Arkasından bir süre baktım ama hala hızlı hızlı yürümeye devam ediyordu.

Ateş gözden kaybolmak üzereydi bu yerde tek başıma kalma korkusuyla elimdeki ceketi omuzlarıma koyarak, koşar adımlarla yürümeye başladım.

Sonunda arabayı gördüğümde yorgunluktan bayılacak gibiydim. Yürümekten güçsüz düşmüş bacaklarım zayıf bedenimi zorla taşırken bir adım daha attım. Hem yürümenin verdiği yorgunluk vardı üzerimde hem de havanın verdiği soğuk nedeniyle vücudum iyice uyuştu. Zorla taşıyordu ayaklarım bedenimi.

Ateş arabaya bindikten sonra güçsüz bacaklarımı bir an önce dinlendirmek umuduyla hemen kapıyı açıp oturdum. Kapıyı kapatırken çıkan sesle Ateş'in gözleri bir an bende oyalansa da çok zaman geçmeden önüne döndü. Arabayı çalıştırdı ve hızlı bir şekilde sürmeye başladı.

Yaklaşık beş dakikadır ne o konuşuyordu ne ben. "Ateş." dedim fısıltıyla. Cevap vermedi fakat duyduğuna emindim. "Ateş." diye yineledim ismini.

Bu sefer başını bana doğru çevirip anlamsız bakışlarını göndermişti. Beni umursamadığı çok beliydi.

"Herkesin kalbinin olduğuna inandım bu yaşım boyunca." dedim fısıltılı ve hiddetli bir ses tonuyla.

"Kalpsizin teki olduğunu düşünmedim yıllarca. Benden nefret ettiğini bilsem de 'babam beni seviyor. Sadece belli etmiyor' diye avuttum kendimi. Bana onca eziyet eden adamı bile kalpsiz demeye layık görmedim fakat..."dedim yüzümü bana çevirdiği yüzüne çevirerek.

"Bunu ilk defa sana söylüyor olacağım ki...Sen cidden kalpsizsin." dedim sesimdeki hüznün yerini öfke alırken.

"Kalpsiz olduğumu zaten kabul ediyorum." dedi sakin bir ses tonuyla.

"İşte bu yüzden diyorum Eslem" ses tonu biraz yükselmişti.

"Kalpsiz insan her şeyi yapar. Onunla böyle canının istediği gibi konuşamazsın çünkü sonuçları senin lehine olur. "Ses tonundaki tehdidi sezmiştim.

"En fazla ne yapabilirsin ki Sönmezsoy?"dedim fısıltının aksine oldukça yüksekti sesim.

"İşkence mi? Yoksa öldürür müsün? Senin yanındayken her gün ölüyorum. Canımı alamazsın yani. Çünkü zaten bende değil!" Gözlerime acımasız bir şekilde baktı.

"Sınırlarını aşma, sonuçlarına sen katlanırsın ve emin ol bu senin için kötü sonuçlar doğurabilir."

Arabayı çok hızlı kullanmasına rağmen yola değil, bana bakıyordu.

"Şurada direksiyonu bıraksam sen ölürsün mesela." diyerek ellerini direksiyondan çekti.

Araba yavaş yavaş hakimiyetini kaybediyordu. Etraftaki arabaların korna sesleri kulağımda yankılanırken korku dolu bir çığlık attım.

"Tamam. Konuşmayacağım Allah'ın cezası!" diye bağırdım. Ellerini direksiyonla birleştirdiğinde içimdeki korkuyu atmak istercesine derin bir 'Oh' çektim.

"Ne oldu?" dedi soğuk bir kahkaha atarak.

"Zaten canım bende değil. Bende olmayan bir şeyi alamazsın diyordun. Az önceki çığlıklar kimin canı içindi?" Korkudan hala ellerim ve bacaklarım titriyordu.

"Sen psikopat mısın? K-korkudan ölüyordum." Ellerimi bacaklarımın arasına sıkıştırdım bir an olsun titremeyi önlemek için. Bir şey söylemedi. Yol boyunca aramızda başka bir diyalog geçmedi.

İlk geldiğimde korkudan etrafı inceleyemediğim gökdelenin önünde durdu araba. Ateş arabadan inmek için kolunu arabanın kapısın kulpuna yaklaştırdığında onu taklit edercesine ben de aynısını yaptım.

Koca binanın içine doğru ilerlediğinde peşinden ilerlemeye başladım. Üzerimde ceket olmadığı için yine bedenim titreme isteği ile doldu. Koca binanın kapısına geldiğimizde kafamı kaldırıp yüksekliğine baktığımda gözlerim irileşti.

Ateş'e yetişebilmek umuduyla daha fazla oyalanmadım ve asansörün gelmesini bekleyen Ateş'in yanına gittim. Ayak seslerim sessiz ortamda oldukça rahatsız edici bir ses alarak kulağımda yankılanıyordu. Onun da duyduğuna emindim fakat yan dönüp bana bakmadı bile. Asansör geldiğinde ikimiz de aynı anda girdik içeriye. Geniş bir kapısı olduğu için sorun yaşanmamıştı.

Ateş kırk ikinci katı tuşlarken gözlerim hayretle ayrıldı 'İyi ki yükseklik korkum yok.' diye söylendim kendi kendime.

Hemen hemen her asansörde olduğu gibi burada da ayna vardı. Ateş aynaya sırtını dönerken ben önümü dönüp kendime bakmaya başladım. Çocukluktan beri en çok yapmayı sevdiğim şeylerin arasındaydı. Çok fazla asansörlü eve gelme şansımız olmazdı. Küçükken en büyük hayallerimden birisiydi mesela içinde asansör olan bir binada yaşamak. Kapı açıldığında asansörden çıktım. Ateş evin anahtarını montunun cebinden çıkardıktan sonra kapıyı açtı. Genellikle olduğu gibi ilk o girmişti kapıdan içeriye.

Salona geçip kendini siyah deriyle kaplama koltuğun üzerine attı. Bana bakmadığından emin olduğumda etrafa kısaca göz gezdirdim. Siyah koltuklar, ortada duran siyah küçük bir sehpa, onlardan biraz uzak; yemek masası ve sandalyeler...Onlar da uyumu koruyup siyaha bürünmüşlerdi.

Ateş neredeyse yattığı koltuktan doğrulup gözlerini bana dikti.

"Odana gidebilirsin. Sağdan üçüncü oda." dediğinde başımı salladım ve odaya doğru ilerlemeye başladım.

Oldukça geniş ve uzun koridorda sağa doğru yönümü çevirdim. Diğer odalarının nasıl ve kimin odası olduğunu deli gibi merak etsem de Ateş kızar diye hemen kendi odamı buldum. Kapının kulpuna elimi götürürken gözlerimi kapattım. Belki bu ev, bu oda benim; yeni hayatım, hayata olan umudum, belki hayal kırıklığım, belki sevinçten ölebilecek hale geleceğim, belki de hayatta yapacağım en büyük hatamdı. Bilmiyorum...Ama içimde güzel bir heyecan oluşmuştu.

Gözlerimi açtım. Derin bir nefes alarak odanın kapısının kulpunu yavaş yavaş aşağı indirdim. Kapıyı tamamen açtıktan sonra gözlerim aniden açıldı. Her yer...Her yer simsiyahtı. Yatak, komindin, dolap, perde, aydınlatmayı sağlayan küçük abajur bile simsiyahtı.

Oda çok büyük değildi. Çift kişilik bir yatak, üzerindeki örtüsü ile ürkütücüydü. Yanında üç çekmecesi olan bir komindin yine düzeni bozmayarak siyahlar içindeydi, komodinin üzerindeki küçük abajur bile siyahtı!

Beyazın siyaha leke vermesini bile kabullenmezken, siyah komodinin üzerindeki beyaz not gözü rahatsız edici bir leke haline gelmesi aşikardı. Komodine doğru yaklaştım. Yavaşça küçük kâğıt parçasını elime aldım ve okudum.

"Bu simsiyah odanın içinde ilk gözün alışacak karanlığa. Daha sonra kalbin alışacak. Kolay olmayacak fakat bir gün bakmışsın ki sen de kapkaranlık olmuşsun. İlk gözünle sonra kalbinle alıştığın o siyahlık seni de tamamen içine alacak. Yakında. İşte o zaman seni biraz olsun önemseyeceğim Eslem."

KARANLIĞIN SİRAYETİ +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin