kan senin, kanın..

26 1 0
                                    

İçimden bir ses Araf'ın peşinden gitmem gerektiğini söylüyordu. Oysaki ne peşinden gitmemi açıklayacak bir durum vardı, nede bir sebep. Gitmemem gerektiğini kendime bir kaç kez hatırlatsam da dayanamadım. Her bir hücrem bu tanımadığım adamın peşinden koş diye çığlıklar atıyordu. Özüm e lavaboya gideceğimi söyleyip vakit kaybetmeden onun gittiği sokaklara daldım. Karsılaşırsam ne söyleyeceğim hakkında hiçbir fikrim yoktu. Duruma göre bir şeyler sallardım.

sokak lambalarının aydınlattığı sokaklardan koşarken, onu bulamayacağımı düşündüm. Nereye kaybolmuştu iki dakikada. Sokak aralarındaki bankalardan birine oturup nefesimi kontrol altına almaya çalıştım. Sigarayı bırakmam lazımdı.

Oturduğum karanlık sokakta sessizliği dinlemeye başladım. Huzurlu görünen o sessizlik birazdan olacakların habercisi gibiydi. Biliyordum içimde kotu hisler vardı. Belanın beni içine çektiğini rüzgarın tenime değen esintisinden anlamıştım.

Ben sessizce oturduğum bankta karanlığa dalmışken sokağın başında sadece gölgesini görebildiğim biri telefonla konuşuyordu. "Ne" dedi Araf, sesi gerginlik doluydu. "Lan o kadar plan yaptık telefonlar falan sadece 4 saat mi kazandırdı bu plan bana"

bekledi karşıdaki sesi dinledi. Bende daha fazla duyabilmek için sokağın başındaki duvarın arkasına yaslandım. "Beni buldular yani... Orospu çocukları.... Hayır, Batin babamdan yardim istemeyeceğiz sen git... İtiraz etme be oğlum dinle beni." dedi ve kapattı telefonu. bıkkın,sinirli,öfkeli ve bir o kadarda tedirgindi...

Araf'a bu konuştuklarının ne anlama geldiğini sormak için can atıyordum lakin şuan çok sinirli olduğundan bunu yapamazdım. Duvarın arkasında öylece kaldım. Ne onu bırakıp gidebiliyordum nede ona görünebiliyordum.

Oradaki sigara yakmış düşünceli halini gölgesinden izliyordum. Çok değil kısa bir zaman sonra genç delikanlının gölgesini ezip gecen bir araba göründü... Sonrada hızla koşmaya başlayan Araf...

Koştuğu yöndeki duvarın önünde beni gördüğünde bir an duraksadı. Yinede hiç vakit kaybetmeden bana doğru gelmeye başladı. Çözüm yolu arıyordu. Arkamdaki duvara baktı. "Duvardan atlayabilir misin?" diye sordu. Ne , neden sorularını sonraya bırakıp evet anlamında kafamı salladım.

Hemen beni döndürüp belimden tutup kaldıracaktı ki araba sokağın sonundan göründü. "Acele et, çabuk" dedi.

Ama acele edemedim. Olduğum yerde kaldım, zaman durdu, ağır çekimde ilerlemeye başladı her şey. Çünkü arabadan bize doğrultulan bir silah cıktı. Ve ateş edileceği önceden çekilmiş olan tetikten belli oluyordu.

Araf beni bırakmış silaha dönmüştü. Beni duvardan atladım zannediyordu. Oysaki her şey yavaşça ilerlerken. Ben bizi bu durumdan kurtaracak ama aptalca bir şey planladım. Araf'ın yanına atlayıp duvarın kenarında duran plastik cop konteynırını Araf'ın önüne ittim ve bende arkasına geçtim.

Onu tutup yere çöktüm. Araf da bana siper oldu. İki el ateşlendi o silah.

Bir... İki...

Ardından hızla uzaklaşan araba sesi...

Arabanın uzaklaştığından emin olduktan sonra,kafamı kaldırıp Araf'ın koyu yeşil olan gözlerine baktım. "İyi misin" diye sordum. Henüz atlatmaya çalıştığım travmanın ardından. Çünkü her şey bir anda düşünmeye vakit bile olmadan gerçekleşmişti.

"Tişörtümün kana bulandığını hissediyorum" dedi.

Gözlerimi korkuyla açarak doğruldum. Tişörtüne baktım. Buz mavisi tişörtünün üstünde kan vardı. Vardı olmasına da tişörtü delik değildi.

Elimle kontrol ettim. Hayır tişörtü delinmemişti "yaralanmamışsın" dedim derin bir rahatlamayla.

Gözlerine tekrar baktığımda Araf, gözlerime değil omzuma kitlenmiş durumdaydı. "Kan senin kanın, yaralanan sensin"... 

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: May 06, 2015 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Gözlerin Karanlığıma DeğmesinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin