ARSEN DORAN
Havanın sıcak olmasına rağmen içi sıcak kahveyle dolu olan kupayı avuçlarımın arasında tutmaya devam ederken bağdaş kurduğum bacaklarımı kendime çektim. Ilık rüzgar karşımdaki açık pencereden içeri giriyor, çıplak bacaklarımı sarıyordu. Kahvemden bir yudum alıp kafamı geri yasladım. Yaklaşık on dakikadır burada, balkondaydım. Sarp'ın gelmesini bekliyordum. Eve döneli yarım saatten fazla olmamıştı. Biraz yalnız kalmak için sahilde Sarp'ın yanından ayrılmamın ardından bir müddet boş bir bankta oturmuştum. Sonra Erva yanıma gelmişti. Uras'ın gittiğini, istersem bizim de gidebileceğimizi söylemişti. Sadece omzumu silkip 'tamam' demiştim.
Eşyalarımızı toplayıp Erva'nın evine doğru yürürken yolda Erva Sarp'a söylenmeyi ihmal etmemişti. Erva'ya, Sarp'a Onur'la olan karşılaşmamızda neler olduğunu anlattığımda ne söylediğini ve nasıl tepki verdiğini anlatmıştım. Şaşırmamıştı. Sarp'ın bazı konularda nasıl tepki vereceğini artık o da az çok ezberlemişti. On dakikanın sonunda bana, Onur'un babamı bulma konusunda gerçekten yardımının dokunup dokunmayacağını sormuştu. Bu sorusuna karşılık kısa bir süreliğine sessiz kalmış ve düşünmüştüm. Onur'un Sarp'a yardımcı olması babamı daha hızlı bulmamıza yardımcı olur muydu? Bir yanım bu duruma olumlu bakıyordu. Bir yanım ise hala tereddütlüydü. Hangi yanımın haklı olma olasılığının fazla olduğundan emin olamıyordum. İkisinin aynı odada bulunması bile tehlikeliyken ben bir de Sarp'tan onunla çalışmasını istiyordum. Ama başka seçeneğim yoktu. Artık hayatıma bir şeyler için endişelenmeden, sadece yaşadığım ana odaklanarak devam etmek istiyordum. Ve her ne kadar Sarp'ın bunu yapacağından emin olsam da ben de süreci hızlandırmak istiyordum.
Bu yüzden Erva'yı onaylamıştım. Yardım edebilirdi. Yalnızca bir süreliğine Sarp'ın biraz kendini tutması, Onur'la kavga etmemek için kendini frenlemesi gerekiyordu.
Erva'yı ve piknik için sahile götürdüğümüz eşyalarını bıraktıktan sonra eve dönmüştüm. Her ne kadar ilk başta yürümeyi aklımdan geçirmiş olsam da Erva'yla yürürken terlemiştim ve bu sıcakta biraz daha yürümeyi vücudumun kaldırmayacağını bildiğimden otobüse binmiştim. Eve geldiğim gibi soğuk bir duş almış, sonra da üzerime rahat bir şeyler giyinip kahve yapmak için mutfağa gitmiştim. O sırada telefonumun yüksek sesli zili tüm evde yankılanmıştı. Arayan Sarp'tı.
İtalya'dan döndüğünden beri aramızın biraz olsun kötü olması bile beni rahatsız ediyordu. Sanki onu tekrardan kaybedecekmişim gibi hissediyordum. Şu anda da ona kızgın değildim. Sadece olmayacak şeyler üzerine kafasında bir şeyler kurup sinirlenmesini istemiyordum.
Sonra aramasını cevaplamıştım. Onur'un yardımını kabul ettiğini söylediğinde gözlerim endişeyle açılmış, yaslandığım tezgahtan istemsizce kalçamı ayırmıştım. Ancak sonrasında sesimden Onur'la kavga ettiğini tahmin ettiğimi anlamış gibi kendini tuttuğunu söylemişti. Bu gülümsememe neden olmuştu.
Telefonu kapatmamızın üstünden on dakika geçmişti ve ben kahvemi alıp balkona geçmiştim. Açık havada sıcağın altında oturmak ve sonrasında duş alıp yumuşak kıyafetlerimin içinde rahat koltukta oturmak beni fazlasıyla mayıştırmıştı. Sarp'ı beklemiyor olsaydım büyük ihtimalle oturduğum yerde kıvrılıp uyurdum. Elimdeki kahveye rağmen...Kahveyi uykumu açmak için içtiğim günlerin üstünden çok uzun zaman geçmişti.
Kapının açılıp kapanma sesini duyduğumda elimdeki bardağı duvarın önüne çektiğim küçük yuvarlak sehpanın üstüne bırakıp Erva'nın bana aldığı yumuşak ev terliklerimi giyerek ayağa kalktım. Balkondan çıktım. Sarp'ın cereyan yaptığı için kapattığım kapısına doğru yürüyüp kulbu aşağı indirdim. Kapıyı açtığım gibi karşımda Sarp'ı görmek olduğum yerde irkilerek sıçramama neden oldu ve bir adım geriledim. Sarp'ın dudaklarında yaramaz bir sırıtış oluştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜM ÖPÜCÜĞÜ 2
RomanceBir varmış bir yokmuş. Bir zamanlar, kendi bahçesinde uçmaktan sıkılmış olan küçük bir Kelebek varmış. Bu küçük Kelebek'in bahçesi hem küçücükmüş hem de solmuş çiçeklerle, kurumuş ağaçlarla doluymuş. Çıplak dallar kanatlarını yaralıyor, boynu büküle...