Cengiz'in evi benim evimden oldukça uzakta, hatta farklı kıtadaydı. Biz yola çıktığımızda saat gece on ikiyi geçiyordu ve geç saat olmasına rağmen cumartesi gecesi olduğundan eğer bir trafikten kaçabildiysek diğerinden kaçamıyorduk. Saat gece yarısı olduğunda biz hala köprüde, karşıya geçmeye çalışıyorduk. Hafta sonu olduğundan insanların çoğunun eğlenceden veya gezmeden döndüğünü tahmin ediyordum. Uras birkaç kez kestirme yol bildiğini söyleyerek beni bilmediğim sokaklara sokmuştu ama ona üçüncü kez güvendiğimde amacının yolu uzatarak öfkemin dinmesini sağlamaya çalışmak olduğunu fark etmiştim. İşe yaramış mıydı? Hayır. Yalnızca daha çok sinirlenmeme neden olmuştu.
"Hala geri dönebiliriz, Sarp" dedi Uras yarım saat içinde belki dördüncü kez. Yola çıktığımızdan beri aramızdaki konuşmalar Uras'ın beni fikrimden vazgeçirmeye çalışması ve benim ona bağırmalarımdan oluşuyordu. "Karşıya geçince yeniden köprüye bağlanabilirsin"
"Uras eğer bir kez daha ağzını açarsan karşıya geçtiğim gibi yapacağım ilk şey sağa çekip seni arabadan atmak olacak" dedim dişlerimin arasından, direksiyonu tutuşumu sıkılaştırırken. Trafik olması beni yeterince sinirlendirirken bir de Uras'la uğraşmak öfkemi ikiye katlıyordu. "Sana tek gideceğimi söylemiştim"
"Anlık sinirinle o orospu çocuğunu öldürüp bunca yıllık planımızın içine sıçmana izin vermeyeceğim" dedi ciddi bir tavırla. Bana sinirlendiğinde hep aynı cümleyi söylüyordu, artık ezberlemiştim. Ona bir noktada hak verirken içten içe küçük bir yanım ona karşı çıkıyordu. Hak veriyordum çünkü haklıydı. Yaptığımız plan için yıllarımızı harcamış, birçok fedakarlık yapmıştık. Saçma bir şey için Cengiz'i zamanından önce karşıma almak tüm emeklerimizi silip atmam anlamına gelirdi. Fakat planlar değişebilirdi. Hatta uzun süreli planlar bir noktadan sonra değişmeye mahkumdu çünkü bir noktadan sonra zamanla yan yana değil, zamana karşı yürümeye başlıyorlardı. Hayatımıza yeni şeyler ekleniyor, bazı şeyler gidiyordu. Her değişikliğin bir değeri yoktu belki ama bazıları da planın gidişatını değiştirebilecek kadar etlili olabiliyordu.
Benim hayatımdaki değişiklik Arsen'di. Yeri geldiğinde kendi ellerimle çizdiğim sınırları yine kendi ellerimle silmeme neden olan oydu. Bundan şikayetçi miydim? Asla. Elimde olsa, eğer onunla çok uzun zaman önce tanışmış olsaydık her şeyin farklı olması için çabalardım. Onun benimleyken çok daha mutlu, çok daha güvenli olmasını sağlardım. Ancak artık böyle bir şey için fazlasıyla geç olduğundan şimdiye odaklanmam gerekiyordu. Onun için şu an ne yapabilirdim, onu bulmam gerekiyordu. Ve bugün, Cengiz'in canını yakarak onu mutlu edebileceğimi fark etmiştim. Tamam, belki birini dövdüğüm için mutlu olmazdı ama özellikle bugünden sonra onun canının yanmasını istediğini biliyordum. Biliyordum çünkü onu tanıyordum.
"Onu öldürmeyeceğim, Uras" diye mırıldandım birkaç dakikanın sonunda. Yol bir anda açıldığından gaza biraz daha yüklendim. "En azından bugün değil"
"İkinizi senin onun boğazına yapışmadan hayal edemediğim için kusura bakma. Sana milyon kere şu herifin yakasına herkesin ortasında yapışma dedim. Adamın itibarı sarsılacak diye götü tutuşuyor, bunu biliyorsun ve her fırsatta çelme takmayı ihmal etmiyorsun. Yine tak, ona bir şey demiyorum ama ikiniz yalnızken yap bunu. Patronculuk oynadığı sayılı günler kalmışken mızıkçılık yapıp oyunu erken bitirmeye çalışma. Hem bak, dediğine göre mekanların kapanmasında bizim parmağımız olduğunu da biliyor. Tüm bu Arsen olayını da bu yüzden oltanın ucuna taktı ve istediği gibi de seni avladı" dedikten sonra uzun, derin bir nefes aldı. "Sen böyle basit hatalar yapacak adam değilsin, Sarp Bozcak"
Çatık kaşlarımla Uras'a döndüm. "Ne sikim saçmalıyorsun?" dediğimde omuzlarını silkti.
"Hiç. Sadece sapağı kaçırman için aklını karıştıyordum" dedi yüzündeki sırıtışla. Hızla önüme döndüğümde dönmem gereken yeri çoktan geçtiğimizi fark ettim. Otobanda olduğumuzdan geri de dönemezdim. Kaşlarım mümkünmüş gibi daha çok çatılırken direksiyonu hızla sağ kırdım ve kenara çekip sert bir hareketle frene bastım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜM ÖPÜCÜĞÜ 2
RomanceBir varmış bir yokmuş. Bir zamanlar, kendi bahçesinde uçmaktan sıkılmış olan küçük bir Kelebek varmış. Bu küçük Kelebek'in bahçesi hem küçücükmüş hem de solmuş çiçeklerle, kurumuş ağaçlarla doluymuş. Çıplak dallar kanatlarını yaralıyor, boynu büküle...