Gece salonda Sarp'la uzanırken televizyondaki kanalları rastgele gezerek dikkatimizi çeken programları izlemiş, sıkıldıkça bir başkasına geçmiştik. En son adını bile hatırlamadığım bir türk dizisinin heyecanlı bir sahnesine denk geldiğimizde benim ısrarım üstüne o kanalda kalmıştık fakat saat on bire doğru günün tüm yorgunluğu kendini belli ettiğinde dizinin sonunu göremeden uyuya kalmıştım. Bir ara uyandığımda Sarp'ın beni odaya taşıdığını fark etmiştim. Saatin o sırada kaç olduğunu bilmiyordum fakat tüm gece deliksiz uyuduğumu biliyordum.
Bedenim dinlenmiş olmalı ki sabah saat dokuz gibi, yani yaklaşık yarım saat önce, gözlerimi açmıştım. Her zaman olduğu gibi onun odasındaydık. Daha doğrusu odamızdaydık. Ona ne zaman 'senin odan, senin yatağın' desem beni her defasında düzelterek 'bizim odamız, bizim yatağımız' diyordu. Böyle basit, küçük şeylere takılması hem ilginç hem de tuhaf bir şekilde tatlı gözüküyordu gözüme.
Uykunun tamamen vücudumu terk etmesini beklerken yattığım yerde yarı oturur pozisyona gelerek başımı yatak başlığına yasladım. Sarp'ın kolları arasından çıktıktan sonra ben kollarımı onun bedenine sardım. Günler sonra ilk defa bu kadar derin uyuyordu ve onu uyandırmak istemediğimden fazla hareket etmemeye çalışıyordum ancak o, yalnızca saniyeler sonra kıpırdanarak başını yastıktan ayırdığında hareket etmiyor olmama rağmen nefesimi tuttum. Onun uykusu da benimki gibi hafifti, bu yüzden uyanıp uyanmayacağını merak ettim. Başını göğsüme yaslayarak kolunu karnımın üstünden atarak beni kendine biraz daha çektiğinde dudaklarım yukarı doğru kıvrıldı.
Baş parmağım yavaş hareketlerle çıplak omzunda daireler çizerken bacaklarından birini bacaklarımın üstüne attı. Üstünde ne tişört ne de şort vardı. Havalar gün geçtikte daha da sıcak olduğundan sadece boxer ile uyuyordu. Benim üstümde ise sadece onun tişörtlerinden bir vardı. Neredeyse dizlerime kadar geldiğinden gecelik gibi duruyordu. Bakışlarım yüzüne indiğinde gözlerinin hala kapalı olduğunu, derin ve düzenli nefesler alarak uyumaya devam ettiğini fark ettim. Bacağını bacaklarımın üstüne atmasına sinir olduğumu biliyordu ve her defasında da yapmaya devam ediyordu. Yatarken sürekli bacaklarını hareket ettiren biriydim, bu yüzden üstümde bir engel olduğunda rahat uzanamıyordum. Uykusunda bile benimle uğraşmaktan vazgeçmemesi gözlerimi devirmeme neden oldu ama dudaklarımda minik bir gülümseme vardı.
Yaklaşık on dakika o şekilde yattıktan sonra aklıma gelen fikirle yataktan kalkmak için önce karnımın üstüne attığı kolunu yavaşça çekip yattığım yerde oturur pozisyona geçtim, ardından aynı yavaşlıkla bacaklarımı kendime çekerek onun bacağının baskısından kurtuldum. Ensesinden geçirdiğim kolumu da ondan ayırdım ve yatağı fazla sarsmamaya çalışarak ayağa kalktım. İlk birkaç saniye ayakta hareketsiz kalarak uyanıp uyanmayacağına baktıktan sonra gözlerini açmadığını fark ettiğimde saçlarımı yüzüne gelmemesi için tek elimle tutarak eğildim ve alnına minik bir öpücük kondurdum, ardından kapıyı arkamdan kapatarak odadan çıktım.
Tuvalete girdiğimde bileğimdeki tokayla saçlarımı tepemde bol bir şekilde topuz yapıp yüzümü yıkadım. Sarp uyurken kahvaltı hazırlamayı, hatta Uras'la Erva'yı çağırmayı düşünüyordum. Erva dün taksiyle eve dönerken gece Uras'ta kalacağını söylüyordu ve eğer fikrini değiştirmediyse hala aşağıda olmalıydı.
Erva'yı aramak için tuvaletten çıkarken telefonumu en son nerede bıraktığımı hatırlamaya çalıştım. En son ne zaman elime aldığımı da hatırlamıyordum. Salona geçtiğimde bakışlarım sehpaya kaydı ve üstünde duran telefonum görüş açıma girdi. Basamakları inip koltuğa bağdaş kurarak oturdum ve telefonumu alıp rehberden Erva'nın numarasını bulduktan sonra telefonu kulağıma yasladım. Saat hem onun hem de Uras için fazla erkendi ama onların uyanmasını beklersem kahvaltı değil, öğle yemeği hazırlamam gerekirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜM ÖPÜCÜĞÜ 2
RomanceBir varmış bir yokmuş. Bir zamanlar, kendi bahçesinde uçmaktan sıkılmış olan küçük bir Kelebek varmış. Bu küçük Kelebek'in bahçesi hem küçücükmüş hem de solmuş çiçeklerle, kurumuş ağaçlarla doluymuş. Çıplak dallar kanatlarını yaralıyor, boynu büküle...