on üç | nefret

429 31 89
                                    

heyo! yıldıza basmayı ve buraları bol bol bol bol yorumla doldurmayı unutmayın, keyifli okumalar 🤍

kızıl, genç kızdan duyduğu beklenmedik cümleyle şaşırıp afallarken geriledi. tam bulunduğu yere sendeleyip kalça üstü düşerek derin nefesler aldı, sakinleşmeye çalışıyordu.

genç kız ise dediği şeyin saçmalığını düşünerek fırsattan istifade yerde oturan boş bakışlı çocuğun yanına gitti. elini omzuna dolayıp destekliyordu bir yandan.

"berk, ne yapıyorsun sen? kendini düşünmüyorsun önemsemiyorsun hiç belli ki. arkanda bıraktıklarını da mı düşünmüyorsun hiç?"

kendini kattığını hissettirmemeye boş bir çaba vererek ona bakmayan gözlerinin içine baktığında sardı onu, anlamadan hissetmesini istiyordu, gözlerine hiç bakmayan kahve gözlerde kayboluyordu.

"kimse üzülmez, boşver. sen niye ilgilendin bu konuyla bu kadar. söylediğin şey-"

"berk, nasıl hissettiğini söylemedin bana."

"ne hissediyor olabilirim sence? ya da şöyle sorayım, nasıl bir şey bekliyorsun benden? bir beklentin olmasın aybike, sen her ne kadar aksini söylesen de beni beyaz atlı prensin sanıyorsun ama olmaz işte, olamaz. benden iyi prens olmaz, sen bunu bekliyorsun benden. olmadığım bir şeyi. istediğin olmayınca da acımasız davranıyorsun. aldın mı intikamını, düşürdün mü bari tuzağına? seni acıtmıştım, sen de acıtarak çıkardın hıncını. kabul, beraberliği sevmesem de 2-2 olduk. merak etme dengeleri değiştirecek bir şey yapmayacağım, sen kazandın."

genç kız, kızılı burada bırakıp gidemedi. her ne kadar onunla yüz yüze olmaya kendinde küçük bir cesaret kırıntısı bile olmasa da hala çatıda oluşları ile yapmadı bunu. kızılın bileğini eline aldı bunun yerine. gözyaşlarını da sesli hıçkırığını da engellemezken yarasının izini sevdi hiç yok denebilecek bir dokunuşla, en belirgin dokunuşla.

"neden gitmiyorsun? atmam kendimi artık merak etme, baksana gebermeyi bile beceremiyorum."

genç kız bir şey demeden sıkıca yumduğu gözlerinden yaşlarını akıtırken bileğini çekti kızıl. "berk."

"kendinle gurur duymalısın bence." neredeyse matlaşacak gibi duran koyu ve donuk bakışlarını kıza çevirdiğinde duygudan eser olmayan çehresine zıt biçimde gözlerinden inen yaşlar ona hiç etki etmiyor gibiydi. "artık ben de senden nefret ediyorum, senin sayende. kızma hakkım yok, yaşattıklarım yüzünden. ama artık senin de yok, eşitiz çünkü. nefretine devam et, edelim. uzak kal ama benden. ben unutursam ya da..." sustu. "gözlerin yüzünden, yalan gülüşün yüzünden hatırlamak istemezsem hatırlat bana. uzak olalım."

"berk.." hıçkırığı devamlı sözünü bölerken devam etmekte zorlanıyordu kız, yutkunmak zorunda kaldı. "nefret etme benden."

"biliyor musun, ben de senin benden nefret etmemeni isterdim. beni sevmeni bile istedim hakkım olmamasına rağmen. senden hiçbir şey istemiyorum artık. istersen nefret et, umurumda bile değil."

genç kız, en kırıldığı bu anda ise kendisini salmaması gerektiğinin farkına vardığında ayağa kalktı, zor da olsa gözyaşlarını durdurdu. başa dönmek istemiyordu, acımaması için acıtması gerekliydi. eliyle hızlıca gözyaşlarını sildi.

"iyi. sevindim. amacıma ulaştım gerçekten de baksana. hep nefret ettim senden, bu böyle gidecek. sense aşık oldun bana değil mi? itiraf etsene özkaya! amacını aştın. pişman değilim. neden biliyor musun? yaptığın şeylerin ardından özür dileyip mahcup olman gereken bahçeye alay etmeye geldiğinde yüzündeki o iğrenç sırıtış vardı ya! onu hatırlattım hep kendime. onun sayesinde bunu yapabildim, onun sayesinde canavar oldum ben de. sana benzedim."

kızıl, solundaki kızın yüzünü görmemesi için sağa dönüp yenisi eklenen gözyaşlarını tutmaya çalışırken yanından ayrılmıştı kız. berk mi, o ayrılamamıştı içinde bulunduğu durumların hiçbirinden.

🌚

"aybike ya, konuşmayalım mı biraz? şov yaptın resmen o kızıl velete. müthişti, hayran bıraktın ya."

"sarp." kendisine hayranlıkla bakan çocuğun yanından ve bakışlarından ayrılmak istiyordu. "hiç sırası değil şuan. yalnız kalmaya ihtiyacım var, anla beni."

"sen de beni anla artık." genç kızın elini tuttuğunda diğer elini de kendi göğsüne koyup gözlerini kapattı.

"sarp! ne yapıyorsun?"

"dinle. sesi dinle."

"acıktın herhalde karnının guruldamasından başka bir şey duyamıyorum. ne yapmaya çalışıyorsun hiçbir fikrim yok ama. inan çok sinirliyim ve bitkin hissediyorum çekil hadi."

"aybike. geç de olsa bir şeyleri anladım ben, bak kalbim nasıl atıyor."

kızın elini göğsünün ortasına koyup kendi eliyle desteklediğinde diğer eliyle belinden çekmişti onu birden. aybike şaşkınlıkla çocuğun gözlerine yöneltmişti kocaman açtığı gözlerini, sarp'ın gözleri ise daha aşağılardaydı. bir eli beline sarılı bırakmazken diğeri göğsündeki kızın elinin üzerindeydi.

berk ise koridorda aşağıya yeni inebilme cesareti bulmuşken en büyük korkusu, yenilgisi olan bu saçmalığı görmüştü.

canı vücudundan çıkacakmışça ağlayışını bir köşede sürdürürken her şeyden nefret ediyordu yine. sarp denen çocuktan da ona bunu yaşatan aybike'den de. fazla uzun denebilecek sürenin ardından kendini zor güç toparlayıp sarp'tan çoktan uzaklaşmış aybike'yi buldu koridorda.

"yürü gidiyoruz."

bileğini yavaşça kavrayan çocuğun çok ağlamış halinin onun yüzünden oluşunu bilmek canını acıtırken ilerledi onu çekiştirişine karşı.

"nereye ya?"

cevap vermeyen kızıla peşpeşe nereye sorularını yönelttiğinde gün içinde pek kullanılmayan, o yüzden de kimsenin olmayacağı tek yer olan depoya girdiklerinde bıraktı kızın kolunu.

"ya ne yaptığını sanıyorsun-"

sözünü tamamlayamadan yüzünü astığında yeniden ağlamaya başlamış çocuğu buldu bakışları.

"senin ne hakkın var ya? bana bunları yapmaya ne hakkın var senin? biliyorsun işte, sana olan hislerimi biliyorsun. sana nasıl aşık olduğumu biliyorsun. neden sevgilinle sarmaş dolaş halini gözüme sokuyorsun ya neden? neden canımı daha fazla yakmaya çalışıyorsun? yapma artık şunu aybike nolur."

"ne? ne diyorsun ya?"

"gördüklerimi söylüyorum. o koridorda gördüklerimi. nasıl flörtleştiğinizi yakınlaştığınızı. sen yoksa o çocuğa kendini ispat etmek için mi bana tüm bunları yaşattın?"

"ya senin hayal dünyanda ne yaşanıyor inan bilmiyorum ama belli ki çok eğlenceli bir yer. sarp zorla tuttu beni, yaklaştı bana. ben istemedim, devamında da ittim onu zaten bay çokbilmiş."

kırılan kalbi az da olsa onarılırken yerini saf öfke almıştı kızılda.

"ne demek zorla ya?"

"berk dur bir!"

kapıya yönelen çocuğu durdurmak istediğinde kapının zaten açılmayışıyla durdu, kapı tutuklu kalmıştı.

"hay sikeyim. kilitli kaldık aybike."

yenilgi | ayberHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin