Önümde duran iki demet çiçeğe bakıp kıkırdayarak dünyanın iki harikasına dönüp baktım.
"Ama ben nasıl seçeceğim ki?" dedim "İkisi de çok güzel."
"Benimki."
"Hayır anne, benimkiler daha renkli."
"Annem beyaz sevdi."
"Sevdi değil, seviyor olacak bir kere." dedi Cassie göz devirip "Anne daha konuşmayı beceremiyor, onun çiçek tercihine mi güveneceksin?"
Cassie'nin bu dediğiyle Draco'nun gülmesi kulağıma gelmişti, bunun üstüne gülümseyip derin bir iç çektim.
"Şöyle bir durum var ki." dedim iki demet çiçeği de çocukların elinden alıp "Ben böcekleri daha çok severim."
Bu söylediğimle ikisi de çığlık ve kıkırtılar eşliğinde kaçmaya başlamıştı. Ben de ayağa kalkıp onları kovalarken gülmemi tutamamıştım.
Dün döktüğüm hiçbir gözyaşının çocuklarımın üstüne değmesine izin vermeyecektim. Bir gün gelince her şeyi bilmeye hakları olacaktı ve her şeyi anlayacaklardı da. Ama bugün anlamaları gereken tek şey bir böcek olarak kaçmalarıydı.
Önce Cassie'yi yakalayıp bir koluma, sonra da Scorpius'u öbür koluma aldığımda ikisi de kıkırdamayı kesemiyorlardı. İkisine bakarken bir anlığına da olsa, Draco ile göz göze geldiğimizde yutkundum.
Öyle huzurlu ve neşeli görünen hiçbir insanın başkasına ait olacağını kimse tahmin edemezdi. Bu tabloya ait gibi duruyordu, benimle olması gerekiyormuş gibi duruyordu hatta. Başka bir tabloya geçse yüzünün büyüsü, suratındaki her güzellik kaybolacakmış gibi duruyordu. Tüm hisleri ve ifadeleri bu tabloda bırakacakmış gibi bakıyordu. Yüzündeki tebessüm o kadar sahiciydi ki, böyle bir tebessüm insanın başına tüm hayatı boyunca sadece birkaç kere gelirdi.
Ama onun tercihleri vardı, ve ben onlardan biri değildim.
Çocuklar Draco'ya doğru koşunca ben de kendimi toparlayıp piknik yaptığımız alanın oraya gittim.
"Babacığım, masal."
"Uykun mu geldi?" dedi Draco gülümseyerek Scorpius'u havaya kaldırırken "Ama saat daha erken."
"Benim de geldi, çok yoruldum." dedi Cassie "Ama Scorp, kendine gel! Biz ne konuştuk?"
"Ne konuşmuşsunuz?" dedim kaşlarımı çatıp. Scorpius'un utangaç bakışlarından bir şeyler olduğu belliydi.
"Hiç." dedi Cassie hemen "Hiçlikten bahsettik."
"Seni gıdıklamak zorunda bırakma beni küçük hanım."
"Pekala, pekala... Amma da ısrarcısın." dedi gözlerini devirip "Babam yeniden gidecekmiş ya o yüzden onunla vakit geçirmemiz gerekiyor."
Bunu söylerkenki üzüntüsünü dudaklarını büzmesinden anlasam da, tek yapabildiğim şaşkınlıkla ona bakmak olmuştu. Scorpius Draco'nun boynuna sarılırken bir anda ikimiz de suçlayıcı bakışlarla birbirimize bakmıştık.
"Nasıl böyle bir şey söylersin?"
Bu sorusuna, daha doğrusu ithamına karşı kalbim kırılmıştı. Gerçek anlamda bana güvenmiyordu, çocuklarımı üzmek pahasına onu kötüleyebileceğimi düşünüyordu hala.
"Baba, anneme kızma." dedi Cassie kucağıma oturup, o minik aklıyla yine benim kötü hissettiğimi düşünüp yanıma gelmişti "O söylemedi. Biz büyükanne ve büyükbaba konuşurken duyduk."
"Dün duyduk." dedi Scorpius kafasını kaldırmadan "Annem ağladı."
"Büyükanne ne dedi?"
"Sen gidecekmişsin işte, Astrarori gibi bir yer sanırım, şehir isimlerini pek aklımda tutamam."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tangled // Dramione
Fanfiction"Ama bu hayatımı feda etmem demek." diye fısıldadım. "Asla böyle olmasını istemezdim." dedi derin bir iç çekip "Ama görünen o ki tek şansımız sensin, Hermione. Tek şansımız doğacak çocukların."