Merhaba canlarımm!
Sizi bekletmek istemediğim için kısada olsa bölümü attım. Belki gece ya da yarın 2. bir bölüm daha atabilirim.
Bölüme başlamadan yıldızı doldurmayı unutmayın lütfen. Yorumlarınızı bekliyorum.
İyi okumalar 💖
🌸
Bazı günler uykuya yoğun bir kalp sancısı ile dalıyordum, güvenli alan olarak işaretlediğim yataktan çıkmayı ise kesinlikle istemiyordum.
Ne kadar yeni hayatıma alışmış gibi gözüksem de gerçekler hiç öyle değildi. Üç aydır Eskişehir'de yaşıyordum. Alparslan ile aramızdaki mesafe daha da azalmıştı. Her ne kadar sekiz ay önce olanları atlatamamış olsam da onun sayesinde hayata karşı biraz daha umut doluydum. Yine de Alparslan'a alışmak ve hislerimi kabullenmek benim felaketim olurdu. Bebek hakkında fikrim değişmemişti ve ikisini arkada bırakma düşüncesi bana artık daha da kötü hissettiriyordu.
Sıla ailesinin yanına gitmek için izin istemişti, bu yüzden bir haftadır tek başımaydım. Alparslan ise iki gün önce günübirlik gelip dönmüştü, işlerinin yoğun olduğunu söylüyordu. Gelmesine daha bir kaç gün vardı yani. Geceden beri yoklayan sancım onu çağırmam gerektiğini söylese de daha fazla yük olma düşüncesi bana engel oluyordu. Sabahın ilk ışıklarıyla hava almaya çıktığım balkonunda bana çok yararı olmamıştı. Kasıklarıma doğru saplanan yoğun sancı ile telefonu almak adına içeri adımladım. Ambulansı aramak şu an için en sağlıklı seçenekti.
Telefonu nereye bıraktığımı bulmaya çalışırken ağrım artık dayanılmayacak seviyeye ulaşmıştı. Dizlerim üzerinde son bir çare mutfak tezgahının üzerinde gördüğüm telefona uzanmaya çalıştım. Parmaklarım telefona temas ettiği an bacaklarım arasından boşalan kanla karışık su ve aynı saniyelerde saplanan sancı telefonu düşürmeme sebep olmuş, zemine ekranı çarpan telefonu alsam bile artık son şansımı da kaybetmiştim. Telefonun paramparça ekranı ve yanmayan ışığı artık yalnız olduğumu kabullenmemi sağlamıştı.
Sırtımı mutfak dolabına yaslayıp derin soluklar almaya başladım. Ben bir hemşireydim ve pekala kendi kendime de doğum yapabilirdim. Beni paniğe sokan kesinlikle bu değildi, mutfak zeminine yayılan kandı. Pamuklu geceliğim bile kana bulanmıştı. İç çamaşırımı çıkarabilecek halde değildim, bu sebeple yanıbaşımdaki çekmeceden titreyen ellerimle mutfak makasını alıp çamaşırı keserek vücudumdan çıkmasını sağladım.
Dayanılmaz sancılar artık soluklarım arasında attığım çığlıklarla dışa vuruyordu. Vücudum sanki duş almışım gibi terden sırılsıklam haldeydi. Binadan birinin sesimi duymasını diliyordum sadece, oysa bunun olmayacağını biliyordum. Mesai saatlerinde kimsenin evde olmayacağının bilincindeydim. Defalarca ıkındım, çığlıklar attım. Açık balkondan en azından sokaktan geçen biri beni duyabilirdi.
"Lütfen, lütfen ona bir şey olmasın. Hadi bebek bana yardımcı ol lütf- ağhh!!"
Çığlıklarım, gözyaşlarım her şey birbirine karışmıştı.
"Kimse yok mu?!! YARDIM EDİN LÜTFEN!!"
Çok fazla kan vardı, bilincimi açık tutmakta zorlanıyordum. O an derin soluklarım arasında kapıdan bir bağırtı duydum. Biri dayanmamı söylüyordu, kapıyı açmaya çalışıyorlardı.
"Acele edin nolu-AĞHH!"
Cümlemi kesen sancı ve çığlığımla ortalık sessizliğe bürünmüş bedenimi bir rahatlama almıştı. Bacaklarım arasındaki kanla kaplı bedeni kucakladım, ağlaması gerekiyordu. Tam şu an ağlaması gerekiyordu. Etini yavaşça ellerim arasında sıktım, refleksle ağlamaya başlayan küçük bebek artık kollarımdaydı. Kordonunu kesememiştim, zaten daha fazla dayanabileceğimi de sanmıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lavinya
ChickLitAile-Abi kitabıdır. Karıştırılan bebekler yoktur. Bir bebek doğdu, sevinç acıyla boğuldu. Bir bebek doğdu, hayat oldu ama hayatı yok oldu.