ç - ellerini de yanaklarına koy

126 4 9
                                    

***

II ADIMDA İKİ AYRI ÇIĞLIK.

I. GİRİŞ.

"DÖN."


Edvard Munch sanırım şu zamana kadar bahsi geçen bütün sanatçı arkadaşlarımdan en yüksek derecede bakış açımı değiştiren kişiydi. Bir de bunca acı çektikten sonra hala resimlerini evladı gibi görebilecek hassaslıkta kalan oydu.

İşte o çığlık da bu çığlıktan geliyor. Normalde başka bir alana gönderme yapabilirdim ama bazı çığlıklar çoğu öneriden daha yararlıdır.

"İki arkadaşımla birlikte yolda yürüyordum, güneş battı. Birden gökyüzü kan rengi oldu ve bir hüzün soluğu hissettim." Diyor çığlığın çıkış noktasını açıklarken, sonra devam ediyor. "Durdum, çite dayandım, bitkindim. Fiyordun üzerindeki bulutlar kan damlatıyordu. Arkadaşlarım yola devam etti ama ben göğsümde açık bir yarayla, titreyerek oracıkta kaldım. Doğanın içinden kocaman olağandışı bir çığlığın geçtiğini duydum."

Resim kız kardeşinin kapatıldığı akıl hastanesinin yakınlarını tasvir ediyor aslında. Çığlık atan figürün bükülen çizgileri aslında doğanın içinden çıkan o çığlığı temsil ediyor. Tablonun arka planındaki kan kırmızısı ve kapkara bulutlar -günlüklerinde tabloyu eski bir olaya ithafen yapıldığını söyler- 1883'de Endonezya'da Krakatoa yanardağının patlamasından tam birkaç ay sonra Avrupa'nın her yerine yayılan bulutlardır.

İşte o kirli bulutlar ve o dehşet ifadeyi kazımak istiyorum buralara cambaz. Çünkü bizler de o tablonun içinde yaşayan canlılarız ve doğanın çığlığını hisseden ruhlara sahibiz.

Jongin patlayacak diye beni hastanenin oraya götürdüğünde öylece bakıyorum etrafa. Nesin sen diye çok kez sormuş olsam da ve kendisi buna fevkalade geçiştirici cevaplar vermiş olsa da tekrar tekrar sormak istiyorum. Ayrıca gönlümde bir yerde beni öldürtmüş olduğu ayrıntısı da pek tabii mevcut.

"Doktor," diye sesleniyorum bana arkasını dönmüş bedene doğru. Öylece dönüyor, yüzünde masum bir gülümseme var ama kanmak istemiyorum. O kötü birisi.

"Bir başıma kaldım, görüyor musun?" Diyor kırık bir sesle.

"Buna mahkumsun?"

"Evet." Önüne düşen saçları geriye doğru atıyor. "Kafamda çok senaryo vardı ama bir tanesini seçmek zorunda kaldım. Sence yarın da güzel olur mu?"

"Ne demeye çalışıyorsun?" Diye kaşlarımı çatıveriyorum aniden. Asla endişe dahi duymadan gülmeye devam ediyor.

"Niye sinirlendin ki? Olması gerekeni yapacağım, senin istediğini yapacağım."

"Benim ne istediğimi umursadığın mı var?"

"Doğru," düşünür gibi etrafa baktığında yanımda Jongin'in olmadığını ancak idrak edebilmiştim. "Fazla umursadığım yok aslında haklısın."

"Kendine bunu yapmayı kes." Gökyüzünden sabır dileniyorum, o denli umutsuzum işte. "İkimizi de yaralıyorsun."

"Hayır," dedi arkasını dönerek giderken. "Hayır, hayır, hayır. Beni yaralayan sensin, vuran belki de kıran hep sensin." Sonra gidiyor Jongin iç çekerek yanıma yaklaşıyor, nerede olduğunu sorsam da cevap vermeye dahi tenezzül etmiyor. İşte bu fena yaralayıcı.

"Dünyaya bir kez geldin." Ellerimi tutuyor. "Bir kez, Kyungsoo."

"Hayır," diyorum bu sefer kendimi tutmadan sinirlenerek. "HAYIR, DEFALARCA KEZ ÇEKTİM BU ACIYI. KAN AĞLADIM, HİÇBİRİNDE YOKTUN. BENİ ÖLDÜRTTÜN SEN JONGİN AMA SORUN OLMADI BU İŞTE, BEN DEFALARCA KEZ ÖLDÜM." Gene de yetmiyor, devam ediyorum. "ŞİMDİ GELMİŞ HİÇ EDİYORSUN BENİ, HER ŞEYİMİ HİÇE SAYIYORSUN."

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Oct 05, 2022 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Gök Bazen AsosyaldirHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin