Ne kadar gitmiştik, hiçbir fikrim yoktu. Telefonumun şarjı bitmiş, zaman kavramını yitirmiştim. Bu süre zarfında ise annemden haber alamamıştım. Aklımda ise bir sürü soru dolaşıyordu.
Anneme ne olacak? İyi olacak mı?
Daha ne kadar böyle devam edecek?
Bizi nereye götürüyorlar?
Niye kanım o kadar siyahtı? Bir lanetlenmediğim kalmıştı, ama durun doğruya, ben çok daha önceleri lanetlenmiştim.
Düşüncelerim ile boğuşurken Onur'un omuzumu dürtmesi ile zihnimde Necati ile oynadığım tavlayı kenara bıraktım ve ona döndüm.
"Daldın yine, iyi misin?"
Ona hoş olmayan bir cevap vermek üzereyken belirsizlik sebebi ile zihnimde tavla sırası bekleyen sinirimi dışarıya vurmama kararı aldım ve kendisi tavla sırası beklemeye devam etti.
"Ne kadar iyi olabilirsem, o kadar iyiyim işte."
Kafasını olumlu anlamda salladı ve kafasını cama yasladı. Yol çok bozulmaya başlamıştı ve Onur kafasını yasladığı cama vurdu.
İstemeden de olsa güldüm. Sonra da gülüşüm yavaş yavaş solmaya başladı çünkü camdan dışarıyı gördüm.
Yeşil bir toz bulutu gibiydi karşımızdaki. Ya da kum fırtınası? Bilemiyordum. Tek bildiğim şey servisin tıpkı diğer serviseler gibi doğruca ona doğru ilerlemesiydi.
Benim dışımda toz bulutunu fark etmiş kişiler olacak ki sesler yükselmeye başladı.
Önlerdeki Rüzgar'ın ayağa kalktığını gördüm. "Birisi artık düzgün bir açıklama yapsın! Ve Tanrı aşkına, şu buluta doğru sürmeyin!"
Araba bir çukura daha girdi ve Rüzgar zıplayarak yerine oturmak zorunda kaldı.
Servis daha da hızlanmıştı. Kimse hiçbir açıklamada bulunmuyordu.
Ayağa kalkma ihtiyacı hissettim, bulutun içine girmemize çok az zaman kalmıştı ve herkes panik halindeydi.
Aklıma bir anda düşen düşünce ile bağırdım. "Camları kapatın!"
Herkes yukarıdaki camlara uzandı ve kapatmaya çalıştılar. Bazı camların kapanma sesini duydum ama bir iki camdan fazla değildi.
Tedirgin bir şekilde önümüzdeki toz bulutuna ve kapatamadığım cama baktım. Onur da ayağa kalkıp benimle camı kapatmaya çalıştı ama ikimizin çabası da boşunaydı.
Toz bulutuna girdi girecektik. Birkaç metre ya vardı ya yoktu. Kafamı tekrar cama çevirdiğimde Onur'un elinde pencere kolu vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gölgelerin Beyaz Elçisi
Fantasia"Ve en son gölgeler doğdu. İnsanın ruhunu yansıtan, hiçbir zaman peşinizi bırakmayacak olan, saplantılı fakat bir o kadar da itaatkar olan gölgeler..." -10.01.2023