i kizlerin anneleriyle başbaşa kaldıkları ender günlerden biriydi. bunu katherina ve klaus'un haftasonunu münih'te geçirmeye karar vermesine borçluydular.
gelişen ani olayların sonucunda çocuklar clementine'i aralarına kabul etmişlerdi.
dorothea'den bahsetmeye gerek yok, o ve clementine zedelenmiş olan bağlılıklarını tazelemişlerdi sadece.
oğlanlar onu ezilmiş kızkardeşleri gibi görerek en ufak tepkiden bile uzak tutmaya çalışmışlardı; boris norman'a öldürücü bakışlarla birlikte bir dahaki hatasında sadece burnunun kırılmayacağına dair ültimatomlar yolluyordu, hiçbir zaman stefan kadar nazik değildi zaten. clementine'i küçümseyen bakışlardan korumak hakkında başarılıydılar ve pek çaba harcamıyorlardı; der mond'un altın çocuklarıydı onlar, clementine'in eski aylak grubundan bile daha popülerlerlerdi ve bunun yanında sevilirlerdi de, içinde fesat olmayan herkes bunun ayırdına kolayca varabilirdi.
hifa'nınsa kendi sınırları vardı ama clementine sur duvarlarını kolayca aşmıştı; bunun belli bir nedeni yoktu, sadece hifa'nın clementine'de eski yalnız günlerini görmüş olması mümkün. ikisi de aile hayatından uzak büyümüşlerdi, börü her ne kadar sevgi dolu bir baba ve bir kahraman olsa da hifa'nın yalnız sabahladığı bir sürü gün vardı, ki bu bir çocuk için anormaldir. ve clementine yanında olan annesini yoksaymak konusunda yetenekliydi, babasıysa asla yanında olmamıştı; bu iki kızın da yalnız büyüdüğü anlamına geliyor.boris normalden çok daha sağlıklı olan kahvaltısını -kahvaltı denemezdi aslında, belki brunch- bitirip masadan kalktığında donna ve hifa birbirine benzeyen bakışlarını ona diktiler.
"sahaya gidiyorum." diye açıkladı boris.
"takımın antrenmanı var."bu güzel pazar günü evdeki kadınların tepkilerini üzerine çekmişti, biraz suçlanarak,
"birlikte takılabilirsiniz, güzel olur." dedi ve dış kapının yanında duran kaskını alıp evden ayrıldı.dürüstçe; hifa annesinden nefret etmiyordu, sadece ne kadar suçlu olduğunu unutamıyordu. ve bir yerde ona teşekkür etmek isterdi, burada kendisinin de dahil olduğu birçok kişi için rahat ve mutlu bir hayat oluşturmaya çalışmıştı; nitekim başarılıydı ve buradaki olağandışı iyi insanlar recklinghausen'ı hifa için cazibe merkezi kılmıştı.
ama annesiyle başbaşa kalmak kendi kalbini kırmakla eşdeğerdi ve kızın hayata dair bildiği temel şey kendi kalbini merkeze koyman gerektiğiydi.
marmelatlı ekmeğinin kalanını hızlıca aldığı iki ısırıkta bitirdi ve donna'ya döndü.
"clementine'le buluşmam gerekiyor, dönem ödevi için."
bu yalan olmasa da düşündüklerinden birkaç saat erkendi."tamamdır." dedi donna nazik bir gülümsemeyle. inkar edemeyeceği kadar hüsrana uğramıştı ama hifa'ya kendisiyle zaman geçirmesini söylemeye hakkı olmadığını biliyordu.
"dönüşte yorgun olursan alabilirim." dedi, hifa açık kahverengi saçlarını toplamakla uğraşıyordu ve annesini başını sallayarak onayladı.
mavi sweat elbisesinin üzerine klaus'tan almış olduğu deri ceketi geçirdi; tote gesellschaft üyelerinin ortak kaderi küçük kardeşleri tarafından kıyafetlerinin çalınmasıydı.
"sonra görüşürüz." diye veda etti donna'ya, özenle yaptığı taş rengi şalını düzeltirken. sonra da elleri cebinde clementine'in evine yürümeye başladı. pek yakın sayılmasa da yürüyebilirdi, kırk dakikadan fazla sürmeyeceğini umuyordu.
"birkaç çapulcuymuş sadece." diye söylendi yolun ortalarına doğru.
ve beyni düşüncelerle doluydu; kapı dinlemek tabii ki yanlıştı, yani çoğu zaman, ama bazen merak üstün gelir ve bu konuyu mutfakta konuştuklarına bakılırsa dinlemekten çekinmesine gerek yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
yıldızlar ve köpekler. -düzenlenecek-
Teen Fiction- tw! başlangıç; 170922 novel; in progress by wolf.