"h adi, acele et!" diye bağırdı boris merdivenlere doğru.
"geliyorum!" diye cevap verdi hifa,
omzundaki bilgisayar çantasıyla aşağı inerken.
"gerçekten, bu kadarına gerek var mı?"
diye sordu katherina.
"evet, kesinlikle gerekli." dedi boris ve kapıya yöneldi.
hifa bilgisayar çantasını onları bırakmak için bekleyen klaus'a verdi ve ayakkabı bağcıklarını düzeltti, sonra katherina'ya sarıldı ve evden çıktı. eğer bunu bir ay önce görseydi vıcık vıcık olduğunu düşünürdü ama zaman geçiyor ve insan ilişkilerinde olgunlaşıyordu."görüşürüz, başarılar!" dedi katherina çocukların arkasından.
"görüşürüz kat." dedi hifa ve uzaklaşmaya başlayan boris arkasını dönerek el salladı."neden bir ay önce doğmadığımı sorguluyorum." dedi boris arka koltuğa yerleştiğinde.
"özel şoförün gibi yaşıyorum, sözlerini hakaret sayarım." dedi klaus.
"en azından bir motorun var, nankörlük etme." dedi hifa klaus'u destekleyerek.
"sorguladığım bir diğer şey de neden ön koltuğa senin oturduğun." dedi boris gözlerini kısarak.
"demek ki senden daha hızlıyım." dedi hifa.
"hem dediklerine göre..."-donna söz konusu olduğunda anne demeyi reddediyordu ama adıyla hitap etmeyi de öyle- "senden sekiz dakika büyüğüm, ve ön koltuk büyüklerin hakkıdır."
boris ağzını açmak üzereyken klaus,
"kavganızı sonraya saklayın, sevgilim evde ve yanına dönmek istiyorum." dedi ve motoru çalıştırdı.
"dorothea'yi almamız gerek." dedi boris pes ederek.
"biliyorum boris." dedi klaus.
birkaç dakika içerisinde dorothea'nin beklediği bahçe kapısının önündeydiler.dorothea rulo haline getirdiği pankartlarla birlikte onları bekliyordu, kapıyı açtı ve ruloları boris'in kucağına doğru yuvarladı, ardından,
"günaydın!" diyerek koltuğa yerleşti.
hifa ve boris aynı anda,
"günaydın." dediğindeyse güldü.
"günaydın dorothea." dedi klaus, orta aynadan dorothea'nin yüzüne göz attı. kan bağını umursamayan ve swan ailesinin kara günlerini onlarla birlikte atlatan klaus'un yanında kardeşlerinden farkı yoktu.
hifa bilgisayar çantasını, dorothea ve boris pankartları alıp okula indiler.
"bir bakalım..." dedi boris.
"pankartlar hazır, video hazır, projeksiyon kimde olacak?"
"melanie." diye cevapladı dorothea.
"güzel, sunucu?"
"bizden nathaniel, karşı takımı bilemiyorum." dedi dorothea bu sefer.
boris yüzünü buruşturdu, nathaniel nedensiz yere nefret edilen insanlar listesi'nin başında geliyordu.
"herşey hazır, sadece gelmeleri gerek." dedi hifa.
"sahi, stefan nerede?"
"birazdan gelir." dedi boris.
"benim de gitmem gerekiyor, sonra görüşürüz." dedi ve kızlardan ayrıldı.
"sence biraz abartmıyor mu?" dedi hifa dorothea'ye, boris'in arkasından bakarken.
"belki biraz, ama bu okuldaki herkes max-born' la yapılacak bir maçın hasretini duyuyor, iki takımda çok dişli." dedi dorothea, okul etkinliklerinde sorumluluk almayı sevmezdi ama boris'in ısrarları üzerine pankartların hazırlanmasını üzerine almıştı.
hifa'nın telefonu çaldığında melanie ve nathaniel'la birlikte kontrol odasındaydılar, arayan stefan'dı, tribünde olacağını ve pankartlarla ilgileneceğini söylediği kısa bir görüşmeden sonra hifa ve melanie maç arasında gösterimi yapılacak video ve ışıklandırmalar üzerinde çalıştılar, nathaniel ve diğer okuldan gelmiş olan sunucu için ses sistemini kontrol ettiler ve bütün bunlar bittiğinde dorothea ve hifa yerlerine döndüler.
stefan çoktan organizasyonu bitirmişti ve kızların geldiğini görünce ayakta beklemeyi bırakıp yanlarına oturdu.kısa bir süre sonra iki tarafın oyuncuları da sahaya çıktı, onlarla birlikte tezahüratlar, davul sesleri ve çığlıklar yükseldi.
"sevgili seyirciler, onuncu geleneksel der mond - max-born maçına hoşgeldiniz!" dedi nathaniel sunucu odasından.
hakemin düdüğüyle birlikte maç başladı.
sert bir maç olacaktı, oyuncular buna hazırlıklıydı ve iki takımın da oyunun başından beri bulduğu uygun gol pozisyonları kaleciler ve defanslar sayesinde engelleniyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
yıldızlar ve köpekler. -düzenlenecek-
Novela Juvenil- tw! başlangıç; 170922 novel; in progress by wolf.