Merhaba öncelikle bu ilk hikayem ve hikayemin ilk bölümü. Kim okur kim okumaz ya da kaç kişi okur bilmiyorum ama okuyanlar ve beğenenler oy ve yorumlarınızı eksik etmezseniz çok sevinirim:)
Sabah gördüğüm rüyayı her zamanki gibi hiçe sayarken bir yandan da okula hazırlanıyordum. Her sabah aynı saatte aynı şeyleri yapmak. Kurulmuş bir düzen. Bu kesinlikle bana göre değildi. Bazı günler gerçekten boğulduğumu hissediyordum. Anneme öpücük atıp tam kapıyı açacaktım ki, annem yiyemediğim ekmek dilimi ile peşimden koşuyordu.
"Dur bakalım dur dur dur. Şunu ağzına at, öyle git. Bak kuruda değil peynir sürdüm üstüne."
Bu kadının kalan ekmek dilimleri ile derdi ne Allah aşkına? Sen bu yaşa gelmiş, öğretmen olmuş kadınsın. Ne olur artık benimle daha az ilgilen. Öğrencilerin var senin!
"Tamam Ayça Hocam söz veriyorum bu ekmeği yolda yiyeceğim ama artık çıkabilir miyim ?" ekmeği elime aldığım gibi merdivenlere koşmaya başladım.
"Evren bana bak.."
"Okula geç kalmamış mıydın annecim sen? Aa bak ben çok geç kalmışım. Hadi görüşürüz."
"O ekmek yenecek Evren ikilettirme bir lafı da."
"Tamam annem tamam. Al bak attım ağzıma, nolur gir artık içeri." demem ile kapıyı çarpması bir oldu. Bu sabahta kahvaltı tartışması ve çarpılan kapılar... Bir zamanlar kilomu kafaya takıp yaptığım açlık diyeti ve hastanede geçirilen muhteşem bir üç günden sonra her sabahımız böyle geçiyordu. Şu an o kadar kilolu olmasam da, pek sevdiğim zamanlarım sayılmazdı.
Annemden nihayet kurtulmuş bir şekilde ve ağzımda yutamadığım ekmekle sabah sabah okula gitmenin bir yolunu arıyordum. Kaybolmuşa dönmüştüm. Neden yine adımlarını saymıyorsun Evren? Ne yapacağım, diye düşünürken bir anda panik oldum. Çünkü ara sıra bazı yolları unutuyordum ve yine öyle olmuştu. Önceleri dalgınlık deyip geçiyordum. Ama artık beynimin bana oyunları unutkanlıkla bitmeyince, bunun sadece dalgınlık olmadığını anladım. Düşüncelerimi parçalayıp beynimin eline vermek istiyorum. Bir dakika ya. Durak nerede ? Ben az önce evden çıkmıştım.
Kendi kendime düşünüp dururken olduğum yerde öylece dikildiğimi fark ettim. Delirmemem için tek bir neden istiyordum şu an.
Dikildiğim yerde her tarafa yabancı yabancı bakarken gerçekten neden böyle olduğunu düşünüyordum. Neden normal değildim ? Ya da neden diğer insanlar gibi her zaman okulumun yolunu bulamıyordum ? Okulu geçtim bazen durağı bile bulamıyordum. Bugün olduğu gibi.
Çantamdan kulaklığımı çıkarıp müzik dinlemeye başladım. Ruhumun derinliklerindeki sesleride bastırmanın yolu buydu. Müzik. İşte böyle kontrolsüz bir hayatım vardı. Müzik dinlemeye nasıl kaptırdım bilmiyorum, kafamı kaldırdığımda karşımda okul duruyordu. Nasıl burada olduğum hakkında hiçbir fikrim yoktu. Başta şaşırsam da takmayıp yürümeye devam ettim. Eğer takarsam bir hafta içinde tek adresim hastane olacaktı. Ruh ve sinir hastalıkları bölümü.
İlk ders geometri olmasına rağmen çok şükür o acı dolu dakikalar bitmiş, ikinci derse çoktan girmiştik. Defterimi çantamdan çıkarırken Asel'in bir anda koluma vurmasıyla durdum.
''Okula geldiğinden beri göz göze bile gelmedik Evren! Oysa senin çoktan bileğimi kesip bu güzellikleri alman gerekiyordu!'' dedi. Kolunu gözümün içine içine sokarak. Sanırım bilekliğin taşları burnuma kaçtı. Sadece uzaktan görsem de olurdu.
''Bu sabah yine okula nasıl geldiğimi hatırlamıyorum desem?'' Sesim yüksek çıkmıştı. Neden böyle bir tepki verdiğim hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Gerçi Asel, lisenin başından beri hem sıra arkadaşım hemde en yakın arkadaşım olduğu için bu tepkilerime alışkındı. O yüzden sorun etmedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAVAŞÇI
FantasyEvren, daima sınır tanımadan yaşayan, hayal dünyası gökkuşağı gibi yedi rengin en güzel tonuna sahip bir genç kız. Savaş ise hayatı boyunca zorluklarla karşılaşmış, yüreği kumsal gibi kocaman bir delikanlı. Ve Evren'in kendinde olan gücün farkına va...