- Müziğin insan üzerindeki etkisine inanan biri olarak yazarken hissettiğim hisleri sizin de tadabilmeniz adına aşina olduğunuz bir parça bıraktım.İsterseniz döngüde dinleyerek kitabı okuyabilirsiniz.Daha etkileyici olduğunu düşünmekteyim :) -
(Nar Elhoub)İnsanoğlu karşıkoyulamaz şekilde ömrünün çoğunu 'merak' denen duyguya bağlı zincirleme ortaya çıkan kaygıları düşünerek yaşar. Nerede,nasıl olacağını;onu nelerin beklediğini ve bu olayların neticesinde başına gelebilecek sonsuz olasılıkları, nehirde süzülen bir yaprak gibi bir o yana bir bu yana çarpa çarpa düşünürdurur.Aslında akışın gereksinimi ve içinde bulunduğu bu nehirin o doğmadan çok daha önce belirlendiğinin farkında değildir. Bazılarımız bu suları aşar başka bir suya karışırız, yolumuza nice yaprakları ekler sonra onlara veda ederiz; bazılarımız ise bir taşta veya dalda takılı kalır veda eder yolculuğuna.
İnsan nasıl biri olacağına, hedeflerine, kararlarına ve kişiliğine kendisinin yön verdiğini sansa da özgür irade dediğimiz bu kısımların zorunlu cüzi kısımları bulunur hep. Bizim kim olacağımız, neler yapabileceğimiz daha en başında nehire hayat veren kaynakta belirlenmiştir zaten. Şubat ayının karlı bir gecesinde narin bir yaprak başladı bu nehirdeki yolculuğuna. Ağacının dalından süzüle süzüle düşmüştü annesinin kucağına.
Orta halli bir ailenin ortancasıydı. Adı kadar canlıydı, renkliydi. Daha doğduğu günden, sonrasında ona emanet kalacağı belli olan iri, yeşil gözleri vardı. Hatta gözleri o kadar güzeldi ki sırf bu yüzden isim tartışması bile çıkmıştı. Bir yandan yöresel isimleri öneren akrabalar, aman öyle olmasın şu olsun diyen komşuların çığırışlarına teyzesi son verdi.Elleri bu yeni doğmuş sabinin yüzünde gezinirken oldukça durağan fakat duyulur bir ses tonuyla 'Alkım' dedi 'Adı Alkım olacak'.Bu yaygaradan sıkılmış olsa gerek ki ne bebeğin annesi ne de babası buna karşı çıkmadı. Gerçi buna karşı çıkacak kadar ilgili ebeveynlere sahip olduğu da söylenemezdi Alkım'ın. Annesi vaktinin çoğunu işte geçirmek zorunda kalan -yada belki de diğer sorumluluklardan kaçmak için kendini işe vermeyi tercih etmiş- bir memur babası ise gece vardiyalarından dönmek bilmeyen bir cam sanayi ustasıydı. Onunla daha çok annesinden yaşça büyük olan teyzesi ilgileniyordu.
Aşk çocuğu olmamasındandır belki Alkım'ın o iri renkli gözlerinden başka dikkat çeken fiziksel bir özelliği yoktu. Bebekliğinde söylenen 'Yok halasına benziyor.' 'Şurası annesini andırıyor.' gibi lafügüzaf sözlerin karşıtıymışcasına gen havuzundan olabildiğince farklı olanları almıştı. Lüle saçları vardı ama burnu kemerliydi, elleri ince uzundu ama kolları sıska kalıyordu. Diğer akranlarının zamanında eriştiği bir çok fiziksel özelliğe o ya çoktan ulaşmış ya da geriden geliyordu. Tabi küçük aklı henüz toplumun güzellik normlarına uymaya çok uzaktı. Ama o saf ve temiz düşünceleri bişeylerin yanlış ve ters olduğunun farkındaydı.
Büyüdüğü ev ortamı da bu rahatsızlıkların üstüne eklendi. Evde sürekli bir kaos söz konusuydu. Anne babası boş kaldıkları vakitleri çocuklarına ayırmak hatta dinlenmek yerine birbirlerine bağırmak, söylenmek ve hakaret etmekle geçiriyorlardı. Alkım bunlara hiç anlam veremedi. Böyle zamanlarda eline defterini alır, sekizinci kattaki evlerinin cam kenarındaki ona devasa gelen, kenarları raptiye işlemeli, üstüne oturmaktan minderinin şekli değişen koltuğa büzütür; camdan dışarı bakmak için altına yerleştirdiği kırlentlerden kendince bir tepecik yapar, üsyüne tünerdi. Usulca ufuktan saklanmaya başlayan güneşe baka baka kalemini bir oraya bir buraya sallardı defterinin üstünde. Başka kalemi yoktu alan da olmamıştı. Sadece siyah kurşun kalemiyle çizer, karalardı.Çizdikleri öyle üstün şeyler değildi ama o hayal gücü geniş bir çocuktu. İki çizgiye bile kocaman dağlar, kırlarda oynayan çocuklar sığdırabilirdi kafasının içinde. Belki sadece bu hayal dünyasında kalabilse her şey çok güzel olabilirdi ama o da zamanın haşim geçişleri arasında sürekli savruldu.
Bir süre sonra kendisinde rahatsız olduğu, sancısını çektiği farklılığın ilk gözle görülen yanıyla karşılaştı. 13 yaşlarının arefesindeydi. Genetik bir sorun nedeniyle bacağının biri kısa kalmaya başlamış, yavaştan aksamalarına neden olmuştu. Vah, tühler arasında geçen bu dramatik sahnelerden o hala bir şeyler anlamıyordu. Onun için bu çokta büyük bir sorun değildi, bunu sorun haline getirenlerin toplum olduğunu kısa bir süre sonra kavramaya başladı.
Artık bu iki bacak arasındaki fark gözle görülür bir hal almaya başlamıştı. Sıradan bir günün akşamüstü vakitlerinde mahallede oynarken dengesini kaybedip yere düştü. Akran zorbalığının ilk gerçekçi darbesini burada hissetti. Arkadaşları gülerek çevresini sardı, ağızlarında öyle değişik kelimeler vardı ki Alkım çoğunu anlamadı veya duyamadı.
Yine de yere düştüğünde yaralanan bacağından ziyade sanki göğsünün derininde bir yer daha çok acıyordu. 'Her cümle bir büyüdür'ün yanında her bir kelime çok keskin silahlara da dönüşebilirdi. Bunların ona göre ne kadar anlamı olmasa da iyi şeyler olmadıklarından emindi. Ayağa kalktı kırık bir gülümsemeyle, arkasında çığrış bağırış kahkaha seslerinden usul usul uzaklaşıp parka doğru yürüdü. Kanayan bacağına baktı çok geçmeden etrafını yokladı. Ne yapacağını şaşırmıştı. Yanında duran yaprağı eline alıp kanamanın üstüne bastırdı. Bir anda gözlerinden yaşlar süzülmeye başladı. Alkım'ın yerinde olan biri de bu gözyaşlarını karıştırabilirdi çünkü o bu tür duygulara uzak bir çocuktu. Aslında acıyan yeri yarası değil, derininde hissettiği o ağrıydı. Kendini kırılmış ve çaresiz hissetti. Bu duygulara anlam veremedi. Düştüğünde ıslanmayan gözleri bu boş anından yararlanıp kendine gerekçe bulmuştu yanaklarından süzülebilmek için. Canının yangınını öyle kolay şekilde gösteremezdi herkese. Bu beyninin bir nevi savunma mekanizmasıydı. Bu bir yetişkin için bile can sıkıcı bir durumdu. İnsan kendi beynini bile kontrol edemezken kaderine nasıl keskin yönler verebilirdi ki? Ağaçtan güç alarak ayağa kalktı. Kızıla çalan yanakları güneşin son dokunuşları nedeniyle daha da kızarmış üstüne bir de ıslak olmasından çok canlı duruyordu. Gözlerini kısarak binalar arasından gözünü güneşe kestirdi. Yine aynı kaçıştaydı, ufukta kendine bir şeyler aradı. Zihnini meşgul edecek ve yanaklarının ıslanmasına son verecek bir şeyler yaratmak istedi kendine. Bunu yaptıkça gözyaşları süzüldü,süzüldü...
Ne yazık ki o çağları çoktan geçmişti. Kendine sinirlenmeye başladı, bunu kasıtlı kaçış olarak kullanmıyordu artık içgüdüsel bir alışkanlık haline dönüşmüştü ama ondan bunun da alınmasına izin veremedi. Kendini sıktı zihnini zorladı. Yok, oralarda onu oyalayabilecek hiçbir şey bulamadı. İşin aksi daha da ağlamaya başlamıştı. Neler olduğu hakkında en ufak bir fikri yoktu. Sanki kendini zora koştukça içindeki sızı bir yerlerden önüne çıkıyor 'Baksana ben de buradayım! ' dercesine beliriyordu her bir noktadan. Sonunda pes etti eve giderken bir anda yolunu değiştirip teyzesine doğru yol almaya başladı.Seher teyzesi emekli ,altmış beşlerinde, müstakil bir evde oturan, her gün bahçesiyle uğraşan ve ona isim anneliği yapan kişiydi. Alkım'ı görene kadar çatık kaşlarıyla bir eli belinde bir eliyle yüzünün önüne düşen terli saçlarını geri doğru tarayarak çiçeklerine bakıyordu. Düşünceli bir halde olduğu belliydi ama bu gerginlik muhtemelen çiçekleri içindi. Çünkü genelde bundan daha önemli sorunlar vukuu bulmazdı teyzesinin. Arkasındaki ayak sürümelerine dikkat kesilmiş olacak ki kulaklarının geriye kasıldığını hissetti. Hepimizde var olan zamanla evrimsel süreçte körelmiş bu hissin kontrolü olmadığından bu tarz olmadık zamanlarda farkına varırız bunların. 'Alkım!' dedi endişeli fakat bir o kadar sakin bir ses tonuyla. 'Ne oldu ayağına güzel kızım?'.'Düştüm.' diye cevapladı Alkım. Başka hiçbir sorusuna cevap vermeden içeriye geçti. Bu kadar kısa bir cevabın arkasında farklı şeylerin yattığının farkındaydı Seher. Zaten Alkım'ın bu net cevapları da kafasının arkasında dönen anlam veremediği duyguları kovalamaktan kaynaklıydı. Tam bahsedildiği gibi o farklıydı, eksiği veya fazlası yoktu. Onu o yapan her şeye sahipti fakat o şeyler aynı zamanda toplumun kabul gördüğünün ötesinde 'kusurlar' veya 'eksikler'di. Sık sık teyzesinde kaldığı için oradaki yedek kıyafetlerle hızlıca üstünü değişti. Akşam yemeği saatleriydi teyzesiyle sofraya oturduğunda yine eskisi gibiydi. Sanki o hiç düşmemiş ve bugün kapıdan giren üzgün kız o değilmişcesine gülüyor, espriler yapıyordu. Teyzesi bu duruma oldukça şaşırdı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Alkım
Teen Fiction"Benim" diye dikeldi karşılarına."Beni ben yapan her şeyle ben oldum şimdiye dek.Kusur dediğiniz her bir farklılık beni yarattı bir başıma." gözyaşları süzüldü narince.En acısı da buydu ya, senin baktığın her parça dıştan bir izlemde karşıdakinin dü...