Oynadığımız UNO birbirine girmişken herkes birbirine laf atmaya başlıyordu. Meyve suyumdan bir yudum daha aldım.
Tadı bu kadar kötü müydü ya?
"Ben kazandım. İtiraz yok lan"
Elimdeki fıstıklardan birkaç tane daha ağzıma attım.
"Yalan söyleme be. Biz kazandık. Aşk kazandı."
Ağzıma tekrar fıstık attım. Boğazımda kalmasıyla öksürmeye başlamış ve meyve suyumu kafama diktimiştim. Tadı gerçekten değişikti.
Elimdeki kartları masaya fırlatarak arkama yaslandım. Bir süre onları izleyecek ve eğlenicektim. Daha sonra bir yere kıvrılıp yatarım.
Yanımdaki Minho'ya baktım. Kızarmış yanakları ve çatılı kaşları ile hâlâ elindeki kartlara bakıyordu. Ciddiyetine karşı gülümsemiş ve yaklaşarak elindeki kartları almıştım.
"Minho. Oyun bitti. Sen kazandın!"
Konuşmam ile bakışlarını bana çevirdi. Çatılı kaşları bana dönmesi ile gevşemiş ve alık alık bakmaya başlamıştı. Dudaklarının kenarı kıvrılmış ve elini saçlarıma atmıştı. Bana olan bakışları içime işlerken kalbim hızlanmaya başlamıştı tekrar. Daha önce olanlardan dolayı bi anda oturduğum yerden kalkarak birbirine çok yakın duran Felix ve Hyunjin'in yanına gittim. Neredeyse dudakları birbirine değecekken elimi bir anda araya koymuştum.
"Ne yapıyorsunuz? Ayrılın hemen."
Felix'i kolumdan tuttuğum gibi Hyunjin'den ayırmaya çalışmıştım ama Felix'e deli gibi yapışmış bir şekilde bırakmıyordu. O sırada yanıma Changbin gelmişti. Kolunu omzuma atarak onların yanından ayırmıştı.
"Hayat kısa Jisung."
"Ne?"
"Yanisi versene bir alt dudak."
"NE?"
Bir anda elimi kaldırarak bana dudaklarını büzerek yaklaşan Changbin'e sert bir tokat attım. Kafası yerinde olmadığından dolayı hareketlerinin farkında değildi ve bu yüzden ona vurduğum için vicdan azabı çekiyordum. Çünkü çok sert vurmuştum. Ama bir daha yapmaya çalışırsa sarhoş demem döverdim.
"Lan!"
Bir anda yanımıza gelerek vurmamdan dolayı ayakta duramayarak yere düşen Changbin'e hızla yumruk atan Minho ile şaşkınca geriye çıkmıştım.
Ne olduğunu bile anlamadan öylece bakarken Changbin'i dövmeye başlayan Minho'ya atıldım ve bir daha vurmak için kaldırdığı kolunu tuttum.
"Ne yapıyorsun? Minho dur!"
Elini tutmam ile duran Minho bana dönmüştü. Şaşkınca bakarak kalkmış ve bana sarılmıştı.
"Çok güzel kokuyorsun."
Kollarını sıkıca bana dolarken söylediği ile şaşırmıştım. Bir anda yoğun bir sıcaklık hissetmeye başlamıştım. Burnum yanaklarım ve boynum yanıyordu. Aynı zamanda ise kalbim hızlı atmaya başlamıştı.
Kolları o kadar rahattı ki kendimi geri çekmek bile istemiyordum. Sonuçlarını bile bile hemde. Kafamı göğsüne yaslayarak bir süre öyle durdum. Ama bir anda duyduğum cam sesi ile Minho'dan ayrılarak sesin geldiği yöne baktım.
Elinde tuttuğu kırık sandalye ayağı ile gülümseyerek vurduğu vazonun kırık parçalarına bakan Jeongin'i gördüm.
"Bu top fos çıktı."
Söylediği ile şaşkınca ona ilerlerken elime aldığı bir başka vazoya vurmadan elinden aldım bir anda.
"Ne yapıyorsun sen? O top değil gerizekalı."