Tђє Łเє 7.Bσℓυм
Dae'nin yanı başında oturuyordum. Kendimi kötü hissettiğim zamanlardaki gibi elimi okşuyordu.
Bırakır mısın lütfen. Beni boğuyorsun.
Bunu düşünmekte haksızlık ediyordum ama onun bu koruma hissi bana çevremdeki oksijeni içime çekmemi engelliyordu. Ayrıca burada kendini kötü hisseden kişi ben değildim.
| | | | | | |
Daireme geri dönmüştük, Hyo Min bize mutfağın bar kısmında çay hazırlıyordu. Başımı kardeşime çevirdiğimde, bakışları yere sabitlenmişti. Yanaklarına büyük yorgunluk gölgesi düşmüş, gözleri ise iki kat daha büyümüş gibiydi. Tam olarak neden böyle bir duruma düştüğünü anlayamıyordum, ama ona soru sorma hakkım yoktu. Çünkü hastahaneyi terk ettiğimizden beri her an kırılabilirdi. Artık bir kelime bile söylemiyordu.
Babamla yaptığı konuşma onu tamamen bitirmişti. Sanırım yavaş yavaş yalnız olduğumuzu kabullenmeye başlıyordu, yani hemen hemen.
Erkekler ses çıkarmaya cesaret edemiyordu bile, sadece Young Bae... Pianoda aynı nota üstüne basıp duruyordu. Ji Yong üçüncü kek dilimini midesine indirirken, Seung Ri ise ağlamamak için kendini zor tutuyordu.
Seung Hyun çok uzakta değildi, o siyah gözleri üzerimde olduğunu da biliyordum. Ama sakindi, aynı diğerleri gibi.
Bense burdan uzaklaşmak istiyordum. Kaçmak, aynı iki sene önce yaptığım gibi. Ama bu kez bir şey beni buraya bağlıyordu sanki, şu saçma koltuğun üzerinde oturmuş, onlarla birlikte bu dairede tıkanıp kalmıştım.
Çok sıcak olan çayımdan bir yudum içtim, bu da dilimin yanmasına sebep olup yüzümde saçma bir ifade oluşturdu.
Birden Seung Hyun'un kahkahası bizi izlediği balkondan içeriye kadar yankılandı. Nedense hep olmadık zamanda kendini gösterirdi. Sonra terasta olan bir sandalyeyi bize karşı döndürüp oturdu.
Bakışlarımı ona çevirdim, salonun ışığı yüzünden onu pek iyi göremiyordum. Biraz gözlerimi kısıp, dudaklarında çizilen gülümsemesini fark ettim. Sonradan bana seslendiğini duydum.
Kardeşimin yanağına bir öpücük kondurunca, onu bırakıp arkadaşının yanına gideceğimi anlamıştı.
Akşamın soğuk havası, eski sevgilimin dudaklarını dondurmuştu. Yerinden kalkıp terasın ucundaki korkuluklara yaslandı, parmaklıklara dirseklerini destek vererek. Onun gibi yaptım, tabi aramızda bir mesafe bırakmayı özen göstererek. Soğuk rüzgar esmekteydi, iyi ki onun kazağı hala üzerimdeydi. Seung Hyun'da ise sadece bir t-shirt vardı.
''Eve girmelisin.'' diye tavsiye ettim.''Üşüteceksin.''
''Beni merak etme sen, bu sana yakışmıyor.''
Anlık bir sessizlik oluştu. Sanırım söyleyecek birçok şeyimiz vardı ama zamanlama kötüydü.
''Saçmalık.'' diye iç çektim.
''Neden bahsediyorsun?''
''Her şeyden. İşim, babam, annem. O lanet kaza. Ve sen.''
''Şahsen ben kendimi oldukça başarılı buluyorum.''
Bir sporcu gibi poz verdi ellerini omuzlarına getirerek, kaslarını gösterir gibi. Kendimi tutamadım ve yaptığı bu harekete güldüm. Bu durumda komik bir şey yoktu aslında, ama stres, son günlerin baskısı, acısı tüm gücümü almıştı. Birde itiraf etmeliyim ki, Seung Hyun'un karşınsında benliğimi kaybediyordum.
Seung ise donuk kalmıştı, bu da beni hemen sakinleştirdi.
Beklemediğim bir anda beni kollarıyla sardı. Soğuk ellerinden birini boynuma koyup kendine çekti ve kulağıma eğilerek ''Seni özlemişim.'' diye fısıldadı.
Yaptığı bu hareketten dolayı, vücudumun her bir milimetresini bir titreme sardı. Bu küçük kelimeler doğru kişiden çıktığı için korkunç bir duygu hissedebiliyordu insan.
Başımı kaldırıp gözlerine baktım. Bu böyle devam edemezdi.
Kendimi onun kollarından kurtamaya çalıştım, ama belimden sıkıca tutup beni korkuluklara yapıştırdı. Artık bir şey yapamıyordum. O yumuşak dudaklarını benim kileriyle birleştirdi. Boşlukta uçuşan saçlarımı sağ omzuma toparladı.
Bu sefer ben onu sıkıca kucakladım, bu hareketim Seung Hyun'un şaşmasına neden oldu. O iki basit kelimenin doğru kişinin ağzından çıktığı için nelere neden olabiliyor.
Başını boynuma gömdü, onun sakin nefesini hissedebiliyordum.
''Seni çok özlemişim" diye tekrarladı.
Şu an çok mutlu olmam gerekiyordu, değil mi? Ama değildim, yani tamamen mutlu değildim. Onunla iken, bu garip duyguları hissetmeye nefret ediyorum. Çok güçlü duygulardı bunlar, ve anlamaya zorlandığım kafa karıştırıcıydılar. Kendimi o kadar canlı ve çok iyi hissederken bir o kadar da zayıf ve güçsüz hissediyordum.
Beni tekrar öpmeye başladı. Onu geri itemiyordum bile. Kendini çeken o oldu, dudaklarında tatlı bir gülümsemeyle.
Yavaşça ona yaklaştım, yanağına bir öpücük bırakarak, kulağına ''Bende seni çok özledim." diye fısıldadım.
Bu doğruydu. Bir kere olsun YALAN söylememiştim. Onu gördüğüm günden beri rol de yapamıyordum. Hatta diğerlerine de... Onlara çektirmiştim ve bunun farkındaydım. Ama bir daha yapmayacaktım! Yarın Ji Yong, Seung Hyun'un haklı olduğunu anlayınca benden nefret edecek. Doğruyu söylemek gerekirse, umrumda bile değildi.
Tekrar dudaklarında bir gülümseme çizildi, nedenini bilmesemde. Yavaşça bana yaklaştı, yüzümü okşadı.
Kendimi çok iyi hissediyordum. Şimdi hâla Yoon Baek Hee miydim? Kim olduğumu tam olarak bilmiyordum... Bu çocuk aklımı kaybettirmeye yetiyordu.
Tσ вє ¢σитιиυє∂...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tђє Łเє
RomanceỴαzαяℓαя : ParkMiRoo & ParkFaTii WIth EUNJUNG & BIGBANG NOT: Fantastik bir hikaye değildir. ©Tüm hakları saklıdır