Tђє Łเє - Fιиαℓ - Рαят 1

159 15 10
                                    

| | | | | | |

''Sağdan dön ve düz git, soldaki altıncı ev. Zili çalışmıyor.''

''Teşekkür ederim.''

Omuzuna arkadaşça hafiften vurup, yerimden hızlıca kalktım. Orada olan gazeteciler beni yakından takip ediyorlardı, ta ki ayağımdaki topuklu ayakkabılarımı çıkarıp hızlı koşmama kadar. Bana yetişebilirlerdi bu aptallar, ama onları istemediğimi anlamışlardı.

Ben sadece onu istiyordum, Choi Seung Hyun. Bunun için bir dakika bile kaybetmek istemiyordum.

| | | | | | |

Tђє Łє - Fιиαℓ - Рαят 1

« Ben iyiyim, merak etme »
- Yalancı! ...

Tanıdık bir sokak değildi, ve en fazla on tane ev bulunuyordu. Olağanüstü bir şeyde yoktu. Her evin kendine göre bir havası vardı.

Altıncı evin önünde durdum. Zili çaldığımda hiç bir sorunu olmadığını fark ettim, yeni bir ev olduğu belliydi. Kapıda sap gibi durup açmayacak diye korku içinde beklerken, bileğime bir göz attım ama saatimin çalışmadığını fark ettim, bana hediye ettiği saatti. Dört seneden fazla kullandıktan sonra durmuş. Bunun kötü bir anlam olmasından korkuyordum.

Kapıya vurmaya karar verdim, Seung Hyun'un bana cevap vermesini ümit ederek. Yine hiç bir cevap gelmedi. Bir kapı şaklama sesi bile... hiçbir şey. Kapıyı suratıma kapatmasını tercih ederdim, hiç olmazsa onun yüzünü görebilirdim. Ama hiçbir hareket yoktu. İkinci kez vurduğumda bile, ne de onun ismini seslendiğimde. Bu çabalarım komşuları bile rahatsız etmişti.

O burda değil, ahmak, anla işte.

Artık sadece geldiğim yere, bana gülümsemeleri bile çok ağır gelen ev arkadaşlarımın yanına dönmem gerekiyordu. Geldiğim yoldan geri dönerken, gazetecilerin hızlıca sokağın başına yaklaştıklarını duyabiliyordum, hemen geri adımlar atıp tekrar evin önüne geldim.

''Peki şimdi ne yapmalıyım?!'' diye bağırdım.

Seung Hyun burda değildi. Ben onun için gelmiştim, bunu daha önce hiç yapmamıştım. Ve o burda değildi? İmkansız. Beni bekliyordu o, buna adım gibi emindim.

''Sen beni ne sanıyorsun, kahretsin!'' diye umutsuzca bir çığlık attım.

Yan komşu panjurlarını kapattı. Çok umurumdaydı!

''Choi Seung Hyun, bu kapıyı hemen açmazsan eğer, yemin ederim ki...''

Kilit sesiyle beraber sonunda önünde dikildiğim kapı açılmaya karar vermişti.

''Seung Hyun burada değil, burda ne arıyorsunuz?'' diye sordu genç bir kız.

Onun ince dudaklarından çıkan tarifsiz aksan yüzünden ne söylediğini zorla anlayabilmiştim. Karşımdaki genç kadın, bir metre seksen boyunda görünüyordu.
İnce belli, batılı ya da öyle olmalıydı, bir aspirin kadar soluk bir ten, gözleri ise 'ben körüm' gibisinden kızın Güney Koreli olmadığını gösteriyordu. Seung Hyun batılı kadınlardan hep hoşlanmıştı, perileri andıran düzgün kıvrımlı vücutlarıyla, zarif ve sarışın kadınlardan.

''Ya siz?''

''Benim evimdesiniz ve soruları ben sorarım. Ne istiyorsunuz?''

Seung onu bu kibiri, sarışınlığı ve zarifliği yüzünden almıştır. Çok gülünç, onun çenesini kapatması için aklıma gelen ilk sözcüktü bu.

''Bir buçuk senedir ölüydüm, ama sıkıldım biraz.'' Diye yanıtladım. Kendimi tekrar bulduğuma gurur duyuyordum. ''Erkek arkadaşımı görmek istiyorum.''

İyi beslenmemiş çubuk bacakları titremeye başladı. Ona benden bahsetmiş. Demek kim olduğumu biliyor.. Zaten herkes kim olduğumu biliyordu.

''Affedersiniz, içeri buyrun. Seung Hyun yakında gelir.''

''Siz kimsiniz?''

''Girin, içerde daha rahat konuşuruz.''

Bana başka seçenek bırakmadı. Koridor boyu onu takip ettim, sonunda salona girmiştik. Samimi bir ortam, küçük ve renkli. Yeşil, mavi, pembe, kırmızı...
Seung Hyun gerçekten burda oturuyor muydu? İnanması zordu. Yazık.

Çicek ve bitkiler duvar boyu küçük renkli kanepeye doğru uzanmış. Şirin... Ama çok fazla zevk karışıklığı vardı. Lanet olsun, böyle odada dönmeye devam edersem çok kötü bir baş ağrısı yakalacağım kesindi.

Zürafa mutfaktan salona gelmişti, tepsideki iki çay bardağını sehpaya koyarak ''Oturun lütfen.'' dedi.
Ağlayacak gibiydi. Bunu görmek istemiyordum, bu yüzden yerime yerleşir gibi yaptım.

Rahat ve yumuşak koltuğa kendimi gömdüm. Bu ev sevgilime ait olamazdı. Çok düzenli, ve ona göre çok temiz. Onun görünüşüne göre biraz karışıklık daha canlı oluyordu. Zürafa karşıma oturmuş, çayını zorla yudumluyordu.''İçmiyor musunuz?''

''Susamadım.'' diye cevapladım. ''Kim olduğunuzu öğrenebilir miyim artık?''

Sevimli gözükmek için elimden geleni yapıyordum, ama bu çok zordu. Yavaşça elindeki bardağı tepsiye koydu, ve tereddüt içinde boğazını temizledi.

''Valentine. Muhtemelen bilmiyorsunuzdur, ama bu son aylarda siz benim umudumdunuz.'' diye açıkladı.

''Anlamadım?''

Çayı sevmezdim. Ama Valentine'nin bana ikram ettiği enfes bir yumuşaklığı vardı.

''O dayanamadı, yani demek istediğim... hastahaneye gelip sizi o halde görmek ona zarar veriyordu. Annenizin mezarını ziyarete gittiği gün, akşam polisler onu berbat bir halde bulup almışlar. Sanırım az kalsın deliriyordu. Onunla bir barda karşılaştım, çok içtiği bir akşamdı. Bana sizden bahsetti. Burada uyudu, ondan sonra hiç gitmedi... Sizi böyle karşıladığım için çok özür dilerim, ama etrafta gazeteciler olabilir diye temkinli duruyorum.''

Karşıma iki seçenek sunuluyordu, ya bir yabancı önünde kendimi gözyaşlarıma terk edecektim, ya da ona inanmayacaktım. Neden yalan söylesin ki? Aptal.

''Şimdi daha iyi, şarkı sözleri bile yazmaya başladı.''

''Uyandığımdan haberi var mı?''

''Hayır.''

İşte bu bardağı taşıran son damla. Uyandığımı bilmiyordu, belki de beni öldü biliyordu artık. Kim bilir insanlar ona neler anlattı? Bu çok rahatsız edici...

''Siz onun kız arkadaşı mısınız?''

Sabredemedim. Baştan beri dilimden dökülmek isteyen soruydu bu.

''Nişanlısıyım, bir kaç aydır.'' diye düzeltti.

O an hiçbir kelime çıkmadı ağzımdan. Sessiz kaldım. Bensiz kendine tekrar bir hayat kurmuştu, saçmaydı bu! Bu kadınla nişanlı olamazdı, bu... bu olamazdı!!

Ben şok içindeyken, giriş kapısı açıldı, her ayrıntısına kadar ezbere bildiğim bir erkek siluetiydi içeri giren.
İkimiz aynı anda oturduğumuz yerden ayağa kalktık. Bize dikkat etmeden Seung Hyun elindeki gazeteye bakarak salona giriş yaptı. O kadar yakışıklıydı ki... Ve mutlu.

''Bu gazetecilerde ne yalan uyduracaklarını şaşırdılar, sözde...''

Sözünü bitiremeden yüzü sarışın kız arkadaşının karşısında durdu. Valentine ağlıyordu. Sonra bana baktı. Sağ eli gazeteyi elinden bıraktı, refleks olarak sol eli onu yakalamaya çalıştı.

Parmağındaki alyans inceydi, uzaktan pek anlaşılmıyordu. Ama onda olan her hangi bir değişikliği fark etmiştim.
Sessizlik tüm doğallığıyla yer almıştı. Ama bu ağır bir sessizlik değildi. Bu artık çaresizliğimin sessizliğiydi. İçimizi titreten bir sessizlik...

Biri benim yerde parçalara dağılmış olan kalbimi toplama nezaketinde bulunabilir mi?

Tђє ŁเєHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin