Odamdan içeri girdiğimde,her gün düzenli olarak yaptığım gibi,önce pencerimi açıp,odayı havalandırdım.
Pencerenin önündeki şakayıklar,daha nisan ayının başında olmamıza rağmen açmaya başlamış,buram buram kokusunu yayıyordu.
Onlara gülümseyip,bugün bu kokuyu yaymaktan vazgeçmezlerse, büyük bir güç alacağımı ve aynı gücü bugün bu odaya girecek herkesin,en az benim kadar bulacağını söyledim.
Bir nevi bir ricada bulundum ve inanın,çiçekler insanlardan çok daha kibar.
En azından şimdiye kadar, hiç bir ricamı geri çevirmediler.Masamın yanındaki küçük tezgaha göz atıp,son düzenlemeleri yaptıktan sonra bir bardak suyu masama hazır ettim.
Kalan son on dakikayı ise, 09:00 randevusu için gelecek danışanımın epikrizini inceleyerek geçirdim.
Ulaş EROĞLU.
32 Yaşında.
Benimle ilk seansı.
Daha önce, iki kez randevu oluşturmuş ancak gelmemiş.Bardağımdan bir yudum su alıp, kapının çalmasını bekledim.
Ve çaldı.
İçeriye buyur ettikten sonra,yüzüme en sahici gülümsememi yerleştirip,karşımdaki koltuğu gösterdim. Biraz ayakta kalmayı tercih edip odayı süzdükten sonra, yavaşça gösterdiğim koltuğa ilerledi.Daha yeni yıkanmış ancak bakımsız imajı çizmeye çalışıldığı için dağınık bırakılmış saçları, ilk bakışta dikkatimi çekti. Ama ondan daha çok,yüzündeki zoraki gülümsemesi.
Şuan burada kendi isteği ile bulunmadığı aşikârdı(!)"Merhaba." diyerek gözlerimle gözünün içine baktım "Hoşgeldin."
"Hoşbulduk." dedi tiz bir sesle,gözünü benden kaçırarak.
Masamın yanındaki küçük tezgaha yönelerek konuşmaya başladım
"Ben uykuyu çok severim Ulaş."
yüzümü ona çevirip tepkisini ölçtüm,sorgu dolu gözlerle ne yaptığımı inceliyordu
"Ve uykudan uyandıktan sonra,beni kendime getirecek tek şey,sert bir kahvedir. Senin de öyle mi?""Yok,benim öyle beni ayıltacak objelerim yoktur. Bu beni kendime getirir diyecek beylik laflarım da. "
"İsminle hitap etmem sorun olmaz değil mi? Kendimi böyle daha rahat hissediyorum çünkü." dedim O'na dönmeden.
"Sade mi?" diyerek yüzümü tekrar çevirdim.Olur der gibi kafa salladı sadece,hafif gülerek.
Kahveyi yapıp,karşısındaki koltuğa oturdum.
Fincanın birini O'nun önüne koydum, birini ise kendime aldım.
Sonra konuşmaya başladım.
"Sana isminle hitap ediyorum,bana kızmıyorsun değil mi ? Az önce herhangi bir cevap alamadım.""Sorun değil,daha rahat edecekseniz bende size Neva diyeyim." dedi umursamaz bir ses tonu ve aynı tebessüm dolu yüz ifadesiyle.
"Bu çok iyi bir fikir." diyerek gülümsedim "Biliyor musun ben hiç hazetmem öyle hanımlı beyli laflardan. Öyle senin yadırgadığın beylik lafları da edemem zaten. Ettiğim zaman da bende bir beden büyük durur. Aslında genel olarak böyledir bu insanlarda bence,sadece farkında değiller ya da olmak istemiyorlar.Beylik laflardan bahsediyorum. Herkeste bir kaç beden büyük durmuyor mu sencede?"
"Neden burada olduğuma ne zaman geleceksin ?" diyerek yüzüme baktı.
Bir kaç saniye sessiz kalıp yüzünü süzdüm,sonra devam ettim "Neden burada olduğuna gelmek istesen gelirdin zaten diye düşünmüştüm.Ama eğer sen neden burada olduğunu şimdi anlatmak istersen dinlerim. Ancak ben sadece bunu öğrenmek için burada değilim,bilmeni isterim. Seni tanımak ve sen anlatmadan da seni çözebilmek için buradayım."
Bu sefer O gözlerini gözüme dikti " Ben anlatmazsam nasıl çözeceksin ki beni ?"
Elimdeki fincanı sehpaya bırakıp,ellerimi iki yanıma kaldırdım "İşte bu bilgiyi sana veremem. Hatta ne derler ya ? Meslek sırrı mı derler ? Hıh evet,aynen öyle derler. Meslek sırrı." diyip göz kırptım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SARMAŞIK
RomanceBüyükler,okul çağında küçük bir çocuk gördüğünde,artık ezberlenmiş o soruyu sorarlar genelde. "Ne olmak istiyorsun?" Aklı ermeye başladığından beri, 'Ne olmak istiyorsun?' sorusuna, hep aynı cevabı veren ve hedeflerinden hiç şaşmayan bir çocukken, ...