tiktokta gördüğüm bir video sayesinde yıllar sonra kafamda bir senaryo oluştu HQHQHAHQHHSJQHDJQHZJQHA
simdiden sacmaysa diye özür diliyprım -muhtemelen beğenmezsem yayımlamam-bölümden önce ufak bir uyarı, tom'u bu bölüm sıradan bir insan olarak ele alacağız yani ünlü olmayacak ve herhangi bir fenomenliği olmayacak
⋆˚₊⋆────ʚ˚ɞ────⋆˚₊⋆
Kendini kitaba kaptırmış bir şekilde gözlerini kitap sayfasındaki kelimelerde gezdirirken telefonuna gelen bildirimle gerçekliğe dönmüş gibi kafanı kitaptan kaldırdın.
Okuduğun sayfanın arasına kitap ayracını yerleştirmek için ayracı eline aldığın sırada hâlâ Tom'un aldığı ayracı kullandığını fark ettin.
Bu gerçekten duygulandırmış olacak ki sanki duygusal bir film sahnesindeymişsin gibi derine ve mânâlı bakışlarla elindeki ayracı süzdün.
Ardından girdiğin komik durumdan utanarak hızlıca ayracı kitabın arasına yerleştirdin, kitabı oturduğun koltuktaki boşluğa bırakırken tam zıttı olarak koltuktaki boş yerde dudan telefonunu eline aldın.
Gelen bildirime bakmak için telefonunun kilidini açtın, sanki tüm bunlar tanrının bir oynu gibiydi.
Sen daha az önce Tom'u düşünürken, şimdi ise siz ikiniz birlikteyken yaptırdığınız İtalya seyahatinin yaklaştığını, tatil için sizi ekstra fırsatlardan haberdar etmek isteyen bildirim ile karşı karşıyaydın.
Muhtemelen bildirim ona da gitmişti, o da senin gibi bu bildirime ihtiyaç duymadan seni düşünüyor muydu? Sen, onun seni başka etkenlere ihtiyaç duymadan zaten düşünüyor olmasını istiyor muydun?
Kafandaki düşüncelerinden kurtulmanı saylayacakmışcasına hızlıca kafanı sağa sola sallayarak, derin bir iç çektin. “Bu kadar boş düşünce yeter.”
Bir hışımla oturduğun koltuktan kalkarak salonun içinde bulunan amerikan mutfağa doğru ilerledin. Kahve yaparak kendini tekrar aynı düşüncelete kaptırmamayı arzuluyordun.
Ancak isteğine ulaşamamıştın, sen ne kadar zihnini o düşüncelerden uzaklaştırmaya çalışırsan zihnin senin uzaklaşmak istediğin düşünceleri daha çok aklına getiriyordu.
Zihnin ile verdiğin hararetli savaşa son veren şey, zihninin inatçlığına tepki olarakk elindeki kahve bardağını büyük bir hışımla yere fırlatman oldu. Bu şiddetli tepkinin beraberinde yüksek bir sinir bağırması da birdenbire ortaya çıkıverdi.
Verdiğin fazla öfke ve fiziksel şiddet içeren bu tepkinin ardından derin bir iç çekerek kendi kendine mırıldanmaya başladın. “İyice deliriyorum. Aşk insanlara yaramıyor, en azından bana.”
Kendi kendine mırıldanmaya devam ederken aynı zamanda yerdeki kahve kupasının parçalarını toplamak ile uğraşıyordun. Sen bu uğraşlar içerisindeyken zil çaldı. “Tam da sırası!”
Küreğe doldurabildiğin cam kırıklarını çöp kutusuna attıktan sonra homurdanarak kapıya yöneldin. Hızlıca kapıyı açtın, ve artık emindin. Gerçekten delirmiştin.
“Siktir.”
Karşında duran Tom'du. Tom. Tom.
“Eğer yanlış bir zamanda geldiysem, gidebilirim.” Her utandığında olduğu gibi bir eli ensesini kaşırken, gözleri senin gözlerinden kaçınarak konuşuyordu.
“Hayır, hayır, içeri gel.” Yanlış anlaşılmaya sebebiyet veren hareketini yumuşatma amacıyla mahcup bir tebessüm ile kapıdan geri çekilerek elinle içeriyi işaret ettin.
Senin davetine icabet ederek, hâlâ üzerine olan utangaçlığıyla içeri girdi. Evinin iç dizaynı dolayısıyla kapıdan girip sağ tarafına küçük bir göz atmasıyla görebileceği mutfağını görmüştü.
Gördükleri tek bununla sınırlı kalmamış, yerdeki küçük izdihamı da görmüştü. “Burada ne oldu böyle, iyi misin?”
Düşünceli sorusuyla birlikte hızlıca senin yanına yaklaştı, sanki daha şimdi utangaçlığından dolayı gözlerini seninle buluşturamayan o değilmiş gibi gözlerini dikkatlice senin tüm vücudunda gezdirdi.
“Bir sorun yok gibi gözüküyor, ama orası temizlenene kadar oraya çıplak ayaklarla gitme.” Tüm kontrolü eline almaya dünden hazırmış gibi emirlerini yağdırmaya başlamıştı.
Eskisi gibi.
“Hey, tamam, sakin ol. Ben iyiyim. Hadi, salona gel.” Onun endişelerini yatıştıracak şekilde konuştuktan sonra, hemen karşınızda duran salına doğru ilerledin. O da seni takip etti.
İkiniz salondaki büyük pencerelerin altında kocaman bir yer kaplayan büyük L koltuğa aranızda muhtemelen bir kişilik yer bırakarak oturdunuz.
Sen doğal olarak ilk onun konuşmasını bekliyordun, sonuçta buraya gelen oydu. O ise sanki bu normalmiş ve bir açıklama yapmadan burada saatlerce, günlerce, haftalarca durabilecekmiş gibi sessizce oturuyordu.
“Ee?” Onun konuşmayacağını anlayarak sessizliği onun konuşmasını teşvik edeceğini düşündüğün bir mırıldanmayla böldün.
Senin aranızdaki sessizliği bölen mırıldanman onun koltuğa oturduğunuzdan beri seninle aynı hizaya gelmeyen kafasını sana çevirmeye yetmişti.
“Ne söyleyecektin?” O konuşmaya girmeyince bu sefer gerçek sözcüklerle onu konuşması için teşvik ettin. Fakat söylediklerin sana kaba gelmiş olacak ki hemen devamını getirerek, söylediklerinde hissettiğin kabalığı def etmeye çalıştın.
“Yani, bir şey söylemek için gelmiş olmalısın diye düşündüm. Eğer tatil için geldiysen, sorun değil. Kız arkadaşın ile gidebilirsiniz, benim için sorun değil.”
Gerçekten sorun değil miydi senin için?
Tom, söylediklerinden bir şey anlamamış ve şaşırmış bir ifadeyle seni izliyordu. “B-ben, anlamadım, ne kız arkadaşından bahsediyorsun?”
Ufak bir iç çekme ve imalı küçük bir tebessümden sonra sorusunu yanıtladın. “Amelia.”
Tom'un yüzünde hâlâ şaşkın ifadesi yer alıyordu, fakat bu açıklamadan sonra yanına bir de kahkaha eklenmişti. “Neden bahsettiğini anlamıyorum,” Kahkahalarının arasında konuşmaya çalışıyordu.
“Ama Amelia dediğin kişiyle herhangi bir alakam yok, onu tanımıyorum. Ve Amelia yahut herhangi bir kişiyle de ilişkim yok.” Seni rahatlatacak cevabı verdikten sonra aranızda bulunan bir kişilik mesafeyi sıfır kişiye indirecek şekilde sana yaklaştı.
“Buraya gelmemin sebebi tatil değil, seni atlatamamam. Bu en başından beri böyle fakat bugün sabah uyanır uyanmaz zihnim seninle ve seninle ilgili tüm anılar ile doluydu. Bunlardan kurtulmak istemedim, aksine o anıları çoğaltmak istedim. Bu yüzden buraya, sana geldim.”
Tatlı konuşmasını yaparken elleri, dizinde duran senin ellerini usulca sarmıştı. Onu peşinde koşturmalı mıydın, yoksa kollarına mı atlamalıydın?
Kişiliğinin gerektirdiği hareketleri sergilemen gerekirse ilkini yapmalıydın. Ama artık, en azından şu an kişiliğini yok saymalıydın.
5 aydır ayrıydınız, ondan ayrılan sendin fakat onu unutamayan da sendin. Ve o bir şansı daha hak edecek kadar senin için önemliydi.
“Biliyor musun, ilk defa her zaman dalga geçtiğin inatçı ve gururcu kişiliğimi bir kenara bırakacağım.”
Tom'un senin söylediklerine gülmesini beklemeden kollarının onun boynuna doladın, bu sefer gülümsemesini ensende hissediyordun.
“Seni çok özledim.”
⋆˚₊⋆────ʚ˚ɞ────⋆˚₊⋆
aslında olayların gelişmesini daha farklı yönlendirip, sonuç kısmını da daha farklı bitirecektim fakat kısa ve öz olması daha çok hoşuma gitti
(ayrılık sürecindeki duygular ve detayları asla kendi ilişkimden ödünç almadım, gerçekten.)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
imagine ☆ multifandom
Fanfictiondozunda alınan sakinleştirici gibi, belli bir miktarda hayal kurmak da faydalıdır. zihnin ve emeğin bazen şiddetli olan ağrılarını dindirir ve saf düşüncelerin sert çıkıntılarını törpüleyen, sağda solda eksiklikleri ve aralıkları dolduran, dağınıklı...