Güzel yorumlarınızı eksik etmeyin lütfen. Satırlarda da buluşalım.
*
11. BÖLÜM
Gün yeni doğuyordu. Evleneli bir gün bile olmamıştı ama şu ana kadar en çok sevdiği, huzur bulduğu şeyi söyleyebilirdi Demir; Karaca'sının yüzüne dökülen zülüflerini yüzünden çekmek... O yüzündeki zülüfleri çektikçe geri düşüyordu inatçı tutamlar. Rahatsız etmiş olmalıydı karısını. Karaca kıpırdanmaya başlamıştı. Eli yüzündeki saçları çekmeye çalışıyordu. Yeniden yüzünün altına koymuştu elini ama gözleri titreşmeye başlamıştı. Birkaç saniye geçmemişti Demir'in gözü gönlü açıldı. Karaca'nın kara gözleri ışıldarken aksi nasıl mümkün olsundu?
"Günaydın." Uzandı Demir, gül gerdanından bir buse çaldı. Karaca'nın zihni daha ayılmamıştı bile. Hala rüya görüyormuş gibi hissediyordu. Gözlerini yeniden kapattı ama ağzı kulaklarındaydı. "Günaydın."
Kocasının başı kalkmadı gerdanından. Karaca içinse hava hoştu zaten. Kollarını Demir'in başına sardı. Sıkıca sarıldı. Tenine değen yumuşak buselerden, sıcak nefesten öylesine mesuttu ki... "Saat kaç?"
"Öğle ezanı okunacak birazdan." Duyduğu şeyi kısa bir vakit idrak edemedi. Hızla gözlerini açtı. Demir'in boynundaki kollar çekilince o da başını kaldırmıştı karısının koynundan. "Sahi mi?" Gözlerini pencereye çevirmişti ama aldıkları koyu renkli, ışığın büyük kısmını kesen güneşlikler idrakini zorlaştırmıştı.
"Ama ben dediydim sana beyaz alalım diye. Güneş tepemizde biz gece gibi yatıyoruz hala." Dirseğinin üzerinde duran Demir başını Karaca'nın boynuna yerleştirdi yine. "Olsun Karaca'm, istersek akşama kadar yatarız. Kim ne diyecek?"
"Olmaz öyle Demir, olur mu hiç? Annen gece gelmedi ama gelir birazdan. Hatta geldi belki de. Ne ayıp olur biliyor musun?"
"Yavrum, biz dün evlendik ya zaten. Anlasın anam da canım." Karaca telaşla kapattı Demir'in ağzını. "Hihh, deme öyle. Anlamasın anlamasın. Utançtan bakamam ki yüzüne öyle."
Demir kıkırdadı. "Herhalde topaç oynamak için evlenmedik güzelim. Anam da beni yaptığına göre biliyordur bence bazı şeyleri." Karaca kocasının çenesine elini yerleştirip boynundan kaldırdı başını. Göz göze geldiler. Karaca kınayan bakışlar attı ona. "Hiç yakışıyor mu o ağzına. Ne kadar terbiyesizmişsin sen... Bilsem almazdım vallahi." Demir gözlerini kısıp öyle mi dercesine bakmıştı Karaca'ya. Sonra eğilip başını kaldıramadığı o gül gerdana gömüldü yine. Hızlı hızlı bulduğu her yeri öpüyordu. Amacı karısını huylandırmaktı ve başarılı da oldu. Karaca kahkahalar atmaya başlamıştı. Kollarını yine başının etrafına sarmıştı. Hem daha çok öpsün hem de huylandırmasın istiyordu. Bir eli itiyor, bir eli çekiyordu. "Demir dur Allah aşkına ya..."
"Demek almazdın ha... Dün gece bu terbiyesiz halimle pek eğlendin diye hatırlıyorum ama." Karaca'nın yanakları allandı. Bakışlarını kaçırdı hemencik. "Hemen de utan..." Uzandı, kızaran yanaklarını da öptü. Bir kopabilse ondan, kalkacaktı.
Karaca usulca doğrulunca o da oturmuştu yatağın üstüne. Sabaha karşı duş alıp öyle yatmışlardı. Karaca'sı konuşmadan hızla odadan çıkınca o da toparlandı. Yataklarını düzeltti Karaca gelene kadar. Birkaç dakika kadar sonra Karaca odaya girince o çıktı. Karaca düzeltilmiş yatağa bakıp tebessüm etti. Gelince öpecekti kocaman kocasını. Yerdeki gelinliğini askısına astı. Kılıfına geçirdi. Uygun bir vakitte güzelce temizleyecekti. Saklayacaktı ömrünün sonuna kadar onu bir prenses gibi hissettiren şeyi.
Esasında marifet gelinlikte miydi pek emin değildi. Odaya giren kocasıyla başını iki yana salladı. Kesinlikle marifet gelinlikte değildi ama özeldi sonuçta.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÖRDÜĞÜM: GÜLLER VE DİKENLERİ
Teen Fiction1970'lerden geliyoruz. * "Hava kararacak birazdan. Düş hadi önüme." Karaca şapşal şapşal yüzüne bakarken suratını da asamadı. İçi yanıyordu ama ona hep gülmeliydi sanki. Öyle de yaptı. Dudakları hafifçe kıvrıldığında Karaca da istemsizce gülümsedi...