KÖR

2.7K 186 10
                                    

13. BÖLÜM

"Karaca'm Hüseyin Emmilerin Aşağıoba'da bir tarlaları varmış bilir misin?" Karaca çayları doldururken onayladı kocasını. "Bilirim ya, dereye yakındır orası hem. Sulaması falan kolay olur. Ona mı bakacaksın?"

"He ya, sorup soruşturunca o dedi ki benim satma niyetim vardı."

"Kaç dönümmüş ki orası?"

"Otuz dönüm var dedi."

Hatice Hanım odaya girip de sofranın başına oturunca Karaca onun çayını da doldurdu. "Ney otuz dönüm Demir'im?"

Karaca şaşkınlıkla kocasına baktı. Anasına söylememiş miydi hiç niyetini? Ayıp değil miydi?

Ona kınayan bakışlar attı ilkin. Demir de bir nebze çekinip konuştu. "Ana bizim biraz birikimimiz vardı da, Hüseyin Emmi'nin Aşağıoba'da bir tarlası varmış kahvaltıdan sonra Karaca'yla ona bakmaya gideceğiz. Anlaşırsak onu alacağız."

Hatice Hanım'da son anda haberi olmasının verdiği küçük bir kırgınlık oluştu. Birazcık da sinirlenmişti açıkçası ama gelini hemen girdi söze. "Bana da yatmadan önce dedi Demir ana. Sıkıştırmasam hiç derdini sıkıntısını da demiyor. Ketum mu çekilmez mi anlamadım gitti vallahi." Hatice Hanım gelinin kendi yanında olduğunu az çok sezdi. Onu arkasına almasıyla sokuşturdu lafları oğluna. "Uyuz kızım bu. Aynı babası. Böyle şeyler enine boyuna düşünmeden yapılır mı hiç. Aileye danışılır hem önce."

Karaca da çayından bir yudum içip kaynanasını onayladı. "Hiç." Demir ona söylenenleri hiç üstüne alınmadı, onların bu güzel hallerine gülümsedi sadece. Varsın onlar iyi olsundu, istedikleri kadar Demir'in arkasından konuşabilirlerdi.

"Ne ekeceksin şimdi oraya?" Anasının yüzüne bakmadan konuşmasıyla gülse mi ciddi mi olsa karar veremedi.

"Bir alalım da bakarız ana."

"Dereye yakın ya, sulaması kolay olur. Mısır ekin." Demir bardağını bitirince ayaklandı. "Bakarız ana. O vakit bir gelsin de..." Karaca daha kahvaltısını etmemişti. "Sen ye gülüm, ben bir nefes alayım dışarda. Hazırlanır gelirsin." Karaca başıyla onaylayınca çıktı evden Demir. Kapının yanındaki sedire oturdu. Cebinden çıkardığı kutudan bir tütün sardı. Kibritiyle tutturdu ucunu. Azaltmıştı ama bir vazgeçememişti şu meretten. Askerin ona kattığı en fena alışkanlıktı şu meret. Kara bulutların dolandığı gökyüzünü izlerken yarılamıştı tütünü. Hızlı hızlı onlara doğru gelen kadınla gözlerini kıstı. Kendi kendine söyleniyordu. Mırıltısını duyuyordu ama ne dediğini anlayamıyordu işte. Tuğba çok geçmedi hızlı adımlarla gelmişti yanına. Kendi kendine konuşmaya o kadar dalmıştı ki dibine girene kadar Demir'i de görmemişti. "Hayır olsun yenge?"

Demir'in sesini duyunca irkildi bir an Tuğba. "Hihh, enişte! Ödüm koptu ya."

"Dalmış nereye gidiyon?"

"Karaca'yla konuşacağım." Tuğba'nın gözlerinin içi bile kızarmıştı. Demir de uzatmadı zaten. "Biz çıkacaktık Karaca'yla ama... Önemliyse..." Karaca siniyi götürürken açık kapıdan sesleri duymuş da siniyi bırakıp kapıya çıkmıştı. "Tuğba?" Karaca Tuğba'nın gözlerine bakar bakmaz anlamıştı zaten bir şeyler olduğunu. Telaşa kapılmıştı.

"Konuşabilir miyiz biraz?"

Demir'e dönmüştü hemen. Demir bitirdiği tütünü söndürüp kenardaki demir kovaya attı. Ayağa kalkıp Karaca'sının şakağına bir buse bıraktı. "Sen yorulma gülüm. Ben bir gidip bakayım. Haber ederim sana da." Karaca gülümsedi. Demir'in göğsünde duran elleri olduğu yeri okşadı hafiften. "Tamam, işin rast gitsin. Hayır olur inşallah." Hemencik de yanağına bir buse bırakmıştı. Demir gülümseyerek yanlarından ayrılınca Karaca Tuğba'yı eve davet etmişti. Tuğba alışkanlıkla oturma odasına girdiğinde Hatice Hanım'ı görmüştü. "Günaydın Hatice Teyze."

KÖRDÜĞÜM: GÜLLER VE DİKENLERİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin