GÖNÜL SIZISI

4.8K 273 10
                                    

3. BÖLÜM

"Ay maşallah güzel eğlenceydi akşam değil mi oğul?" Demir hafif bir tebessümle gülümserken çayından bir yudum aldı. Başıyla onayladı anasını. "Gelin güzeldi pek amma vallaha her baktığımda maşallahı başkasına çektim. Pek güzel olmuştu Karaca kızım."İfadesini tartan annesinin farkına varmayan Demir, boş bulundu.

"Öyle öyle, pek güzel olmuş." Çam gibi yeşil elbisesinin içinde, pek zarif durmuştu. Demir'in aklında dün geceki hali varken ne dediğini de pek düşünmemişti. Kulakları ağzından çıkanı işitince kendini toparladı.

"Düğün güzeldi ana, bize ne el alemin karısından, kızından?" Hatice Hanım dün gece oğlunu görmemiş olsaydı belki onun bu yalanına kanardı ancak dün onun gözlerini gördükten sonra mümkünatı yoktu inanmasının.

"Doğru doğru. Dün geceden sonra yazık Ali Efendi'ye. Pek aşındırırlar kapısını." Demir sinideki bakışlarını anasına kaldırdı.

"Ne kapısı? Kimin kapısı?"

"İşte görücüler canım." Hatice Hanım içten içe gülerken oğlu için ateşin bacayı sardığının da farkına varmıştı. Aklına düşen, oğlunun da gönlüne düşmüştü. Diliyordu ki Karaca da isterdi Demir'i. O zaman çocuk sevindirecekti. Demir şu kapıdan ana Karaca'yı istemeye gidiyoruz dediği an lokma döküp çoluk çocuğa, konu komşuya dağıtacaktı.

*

Karaca dere kenarındaki bahçelerinden topladığı fasulyeyi, birkaç domates, patlıcan, biber koyduğu sepeti yokuş yukarı taşıyacaktı ama şöyle bir toprak yola, yolun sonundaki eve baktıkça hevesi kaçıyordu. Yanı başındaki koca kayanın üstüne oturdu. Biraz dinlenirse o enerjiyle çıkardı. Kayanın üstünde otururken sepetinden bir mor erik çıkardı. Üzerinde temizleyip onu yerken köprünün üzerinden sallana sallana Demir geliyordu. Gözü etrafta dört dönerken ona bakan kadınla göz göze geldi. "Karaca? Ne edersin?" Karaca yüreğinde çırpınan kuşun kanat çırpınışlarını boğazında sakladı. Çıkıp gitmesine izin vermedi.

"Dinlenirim. Eve çıkacağım." Demir onun dibindeki sepeti görünce köprünün bitişinden onun yanına giden patika yola indi.

"Yardım edeyim sana." Karaca'nın ayaklarının dibindeki sepeti kavradı. Karaca yanıtlayamadan o çoktan hareketlenmişti, çaresiz onun peşine düştü. Art arda yokuşu çıkarlarken Demir derin bir nefes çekti içine, Karacaların evine de yaklaşmamışlardı ki, neredeydi bunca gül? Nereden esiyordu bu buram buram gül kokusu?

"Zahmet oluyor sana da. Ben çıkarırdım esasında."

"Zahmet olacak olsaydı yükünü sırtlamazdım Karaca." Demir kısa bir an Karaca'ya dönünce duraksamıştı, Karaca da adımlarını devam ettirince aralarında bir adım kala karşı karşıya kaldılar. Demir'in cennetten geldiğine kendini inandırdığı gül kokusu buram buram burnuna çalınmaya durmuştu.

"Ne oldu?" Karaca'nın çipil çipil bakan kara gözleri soluğunu keserken istemsiz burnuna çalınan kokusu derin derin soluması gerektiğini hatırlatıyordu ona.

"Yok bir şey ardımdan ses duydum gibi geldi de, dedim acaba Karaca ardımdan beni sopalayack mı?" İkisinin de yüzü gülerken Karaca havaya kaldırdı burnunu, keyifle konuştu. "Kabahatini mi gördüm canım niye sopalayayım? Hem sepetimi çıkarıyorsun, eve varınca belki..."

Ah dedi Demir... Keşke geçmese zaman da kalsam ya burada onunla...

Karaca Demir'in gözlerine bu denli uzun süre bakmaya alışık değildi, toy yüreği çabuk heyecanlanıyordu. Kalbi boğazında atar gibi olduğu an Demir'in önüne geçti, önden önden yürümeye başladı. "Geçe kalmayalım Demir Efe, daha öğle aşını pişirmedim." Taktı peşine Demir'i de. Karaca önden önden giderken ara ara ardına dönüyor, Demir'i kontrol ediyordu. Her defasında gülümseyerek ona bakıyordu.

KÖRDÜĞÜM: GÜLLER VE DİKENLERİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin