Taehyung's pov;
Bir sağa, bir sola...
Daha sonra tekrar sağa ve tekrar sola...
Dakikalar birbirini kovalarken ben yine aynı şekilde bir sağa ve bir sola gidiyordum. Aynı taşın üstünden defalarca kez geçmiş, aynı çukura istemsizce tekrardan basmıştım. Duvardaki yazıya yine gözüm takılmış ve istemsizce bahçe girişine tekrardan bakmıştım, saliselik de olsa. Sağ baş parmağımın tırnak kenarındaki bütün etleri koparmış, kanatmıştım.
İçimde bir huzursuzluk vardı.
Garip bir şekilde bütün bedenimi ele geçiriyor ve bütün uzuvlarımı etkiliyordu. Ellerim karıncalanıyordu içimdeki huzursuzluğa odaklanınca. Tüylerim diken diken oluyor ve bir şekilde beraberinde belli ediyordu kendini.
Ama geçmiyordu.
Günlerdir geçmiyordu. Kendi tahtını kurmuş gibiydi ve asla kalkmıyordu oradan. Ben eve kapandıkça, yalnız kaldıkça daha artıyordu hatta.
Biliyordum da sebebini.
Tanrı bir masumun ahını almanının bedelini ödetiyordu bana. Fakat ben zaten iki yıldır düzgün bir arkadaş ve bir abi olmamanın cezasını çekiyordum. İki yıldır bununla baş ediyordum. Şimdiyse daha da üstüme yük koymak gereksizdi.
"Taehyung salak mısın sen? Yanımda Jeongguk varken ne diye bana yazıyorsun?"
En sonunda duymak istediğim sesi duymamla derin ve sıkıntılı bir nefes vermiş, arkama dönerek sonunda dermişçesine ona bakmıştım. O ise sert ve her halinden sinirli olduğunu belli eden adımlarıyla üzerime doğru hızlıca yürümüş, omzumdan sert bir şekilde ittirmişti.
"Bir an gelmeyeceksin sandım Hoseok." demiş ve kafamı omzuna yaslamaya çalışsam da tekrardan sert bir şekilde ittirmişti beni. Buna karşılık ise gülmüştüm sadece.
Günler olmuştu Jeongguk'u son görüşümün üzerinden. Günlerdir düşünmüştüm. Bir yol, bir çare bulmayı yeğlemiştim. Fakat sonuç hüsran olmuştu benim için. Bulamıyordum. Kendimi iyi gösterecek en küçük yol bile bulamıyordum. Elim ayağım bağlanmış gibiydi. Bütün bu hisler ise günden güne daha da belirginleşiyordu. Jeongguk'un son bakışı, son sözleri aklımın bir köşesinde beliriyor ve bu sanki çıkmaz bir sokaktaymış gibi hissettiriyordu. Ne yaparsam yapayım o duvarı aşamayacakmışım hissi bütün benliğimi sarıyordu ve daha başlamadan pes etmiş gibi oluyordum.
Böyle olsun istemiyordum.
Ne gerekirse yapmak istiyordum.
Yeter ki bana öyle bakmasın. Yeter ki günler sonra gördüğüm çehresi beni görünce kasılmasın, sinirle dolmasın.
"Jeongguk'la alakalı dedin. Ne o?" demişti, tekrardan omzuna koymaya çalıştığım kafamı itekleyerek.
Doğru ya, yabancıydık artık.
"Yani bir nevi Jeongguk'la alakalı." demiştim, iteklediği bedenimle dengede kalmaya çalışarak. O ise dudaklarından bir küfür savurmuş, arkasını dönerek gitmeye yeltenmişti.
Günler sonunda ilk defa görmüştüm Jeongguk'u. O da bugündü işte. Okulun bahçesinde bakışlarımız birbirini bulmuştu ve anında suratında benden rahatsız olan bir ifade oluşuvermişti. Biraz kırıcıydı aslında bu fakat çok da umursamamıştım. Yanına gidip tekrardan konuşmak istemiştim onunla ama bir yanında Jimin, diğer yanında Namjoon durarak onun yanına yaklaşamayacağımı çok net bir şekilde belli etmişti açıkcası. Ben de günlerdir aklımın bir köşesinde belkilerden birini gerçekleştirmek üzere Hoseok'a yazmıştım, okulun arka bahçesinde buluşmak için. Yanında Jeongguk'un olmasını pek de umursamamıştım açıkçası.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
movies | taekook
General Fiction'çünkü bebeğim bu filmlerdeki gibi değil' tamamlandı.