"Kaç yaçına gelmişsin, okulda kavga etmemen gerektiğini bilmiyor musun sen Taehyung?"
Boştaki elimle suratımı sıvazlamış ve derince bir nefesi ciğerlerime çekmiştim. Baş ve işaret parmağımla burun kemerimi ovuşturmuş, kulağımdaki telefona ses gitmeyecek şekilde sessizce oflamıştım.
"Korenin en iyi okullarında okutuyorum seni. En lüks yerlerde yaşatıyorum, ne istersen saniyesinde yapıyorum, maddi açıdan bir kere bile sıkıntı içine düşmemeni sağlıyorum. Ama şu aldığım karşılığa da bir bak!" demesinin üzerine sıkıntıyla tekrardan derin bir nefes almıştım. Aldığım nefesi geri verirken dudaklarım arasından buhar çıkmış, soğuktan donmuş burnumu çekmiştim.
"Abla bir anlık bir sinirle ol-" dememe izin bile vermeden kulağımı yüksek çıkan ince sesi doldurmuştu.
"Başlarım senin bir anlık sinirine! Sinirlerine hakim olmayı öğrenemiyor musun sen? Çocuğun ailesiyle konuştum, yüzünün her yeri yara içindeymiş. Şikayette bulunmasınlar diye uğraştım bir de sen ise gelmiş bir anlık sinir diyorsun! Kim bilir daha neler yaptın da ben bilmiyorum." diyerek sinirle solumuştu. Sinirlendiğimi hissediyordum tekrardan. Beni şikayet edip etmemesi önemli değildi. Zaten yapamazdı da. Hakettiğini vermiştim ben ona. Böyle bir şeye kalkışırsa kendisinin zararlı çıkacağını çok iyi biliyordu.
"Şimdi ne olacak? Bunun bir bedeli olmalı."
Sinirle tekrardan ovuşturmuştum sertçe yüzümü. Onunla normal bir sohbet etmek bile işkenceden farksızken, yaptığım bir hatanının karşılığı olarak konuşmak daha berbattı. Kendini üstün gören ablam daha da üstün görüyordu kendisini şimdi.
Ne kadar vazıfsız ve birilerine zarar vermekten başka bir işe yaramadığımı bir kere daha kanıtlamıştım çünkü.
İçten içe onu sevindiriyordu bu durum eminim ki. Aramızdaki yaş farkı ve samimiyet eksikliği ise bana karşı bu kadar küçümseyici bir tavrı hak sunuyordu ona.
Saçmalıktı.
"Bilmiyorum. Uzaklaştırma alırım büyük ihtimalle." demiştim birazdan aynı bağırışı tekrar duyacağımı bilerek. Çok gecikmemişti zaten cevap da.
"Tanrım! Sen bana sabır ver! Aferin sana! Gerçekten aferin Taehyung. İlmek ilmek işlediğimiz geleceğini mahvetme yolundasın. Tebrik ederim seni!" diye kulak tırmalayan o ince sesiyle bağırmıştı yine.
Üzülmüyordum açıkcası.
Beni böyle azarlaması beni üzmüyordu. Korkutmuyordu da. Sadece sinirleniyordum. Gözlerim dolacak kadar sinirleniyordum. Beni böyle küçük görmesi sinirlendiriyordu beni. Kendisini çok yukarı görüp de bütün her şeyin suçlusu benmişim gibi olan tavırları sinirlendiriyordu beni.
Hiçbir zaman abla-kardeş olamamıştık zaten biz. Tek çocuk olmaya alışmış ablamın on bir yaşında bir kardeşinin olacağını öğrenmesi onu bencil yapmıştı. Doğduğum andan itibaren bana karşı nefret ve kıskançlık duygusu vardı zaten. Bunu da her defasında hissettirmişti bana. Her günümü zehir eder, bütün her şeyin suçlusu olarak beni görürdü.
Annemin ölümü de dahil.
O olaydan sonra ise iplerimiz tamamen kopmuştu. Sanki onu yapan benmişim gibi davranmıştı ve ben büyüsem de bu değişmemişti. Aramızdaki bağ sadece maddiyattı. Bana maddiyat sağlıyordu ve bu kadardı işte. Bununla birlikte bile kendine çoğu şeyi hak görüyordu. Ben ise sadece sabrediyordum. Benim için bir hiçti. Söylediği sözler ve yaptıkları beni asla etkilemiyordu.
"Babam gibi her şeyi mahvetmede üstüne yok. Hoş, bir farkınız da yok zaten." diye sinirle söylenmişti. Dişlerimin arasından uyarırcasına "Abla." diye konuşmuştum. O ise derin bir nefes alıyordu o sırada.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
movies | taekook
Ficción General'çünkü bebeğim bu filmlerdeki gibi değil' tamamlandı.