"Jeongguk, ne zaman gelmeyi düşünüyorsun?"
Kulağıma yasladığım telefondan gelen sıkılgan, huysuz ve biraz da sinirli çıkan sesle birlikte derin bir nefesi ciğerlerime çekmiş ve karşılık olarak sinirle oflamıştım. Hala kendi kendine söylenmeye devam ederken hızlı adımlarımla odamdan çıkmış ve aynı hızlı adımlarımla da Jongin'in odasına girmiştim.
"Hayır yani beklemekten ağaç oldum burada fakat hala paşamızın keyfini bekliyorum!"
Söylenmelerine karşı tekrar derin bir çekmiş ve Jongin'in dolabını karıştırmaya başlamıştım. Telefonu kulağımla omzum arasında sıkıştırmış ve ellerimi, Jongin'in rengarenk gömlekleri içinde düzgün bir tişört bulmak için kıyafetlerinin arasına atmıştım. Bu sırada hala söylenmeye devam eden bedeni gözlerimi devirerek dinliyor ve ona bir cevap vermeyi bile çok görüyordum.
"Sanki kendim için yapıyorum bunu ya. Şuna bak! Hava kararıyor! Bak Jeongguk arabam tamirde ve eğer yağmur yağar da ıslanırsam gelir seni boğarım. Çok ciddiyim bu konuda!" sanki desibel sınırını açmaya çalışırmışçasına kulağımda avaz avaz bağıran kişiye karşı sabrım iyice tükenmiş ve en sonunda yüksek sayılabilecek bir çığlık atmıştım. Durmadan devam eden söylenmeleri sonunda, çok şükür, kesilmiş ve sessizlik hakim olmuştu.
"Manyak mısın, ne bağırıyorsun?! Ödümü kopardın Jeongguk. İnsanlar bana garip garip bakıyor senin yüzünden. Tanrım! Jeongguk buradaki çocuklar hasta sanırım, sürekli öksürüp duruyorlar. Senin yüzünden tekrar hasta olacağım sanırım." diyerek ara vermeden tekrar konuşmaya başlamış ve bir kaç saniye ne günah işledim diye düşünmeme sebep olmuştu.
"Namjoon sus! Tanrı aşkına bir sus! Geleceğim, bir on dakika beklesen geleceğim ama söylenmekten başka bir şey yapmıyorsun. Sus artık! Beynimi siktin bir sus!"
Sinirle tekrar tişört aramaya dönmüş ve sabır dilenerek tekrar ciğerlerime derin bir havaya çekmiştim.
Üç gün olmuştu.
Taehyung'la son kez görüşmemizin üzerinden üç gün geçmiş ve ben onun bana razı gördüğü şeyle üç gündür savaş içindeydim. Evden dışarı çıkmıyor, ve bırakın okulu bir markete gitmeyi bile kendime çok görüyordum. Telefonum genel olarak kapalı oluyor, çünkü açık olursa okul grubunun mesajlarına giremeden edemiyor ve insanların benim hakkımda söylediği onca şeyi görmezden gelemiyordum, ve bütün günümü evi temizleyerek, film izleyerek ve kitap okuyarak geçiriyordum. Çocukların ısrarlarına rağmen üç günümü böyle geçirmiş ve en sonunda böyle olmaya dayanamayarak kendimi evin dışına atmak istemiştim. Dün gece Namjoon bize gelmiş ve onunla yalnız bir şekilde konuşmuştuk. Bundan sonra ne olacağı hakkında saatlerce kafa yormuş ve en sonunda Namjoon'un ortaya attığı bir fikri mantıklı bularak bugün onu icraata geçirmeyi planlamıştık.
Üç gün boyuncaysa Taehyung'la asla konuşmamıştım. Kapalı telefonumdan dolayı aramaları ve mesajlarından uzak kalmış, eve gelme ısrarlarını da araya Jimin'i koyarak engellemiştim. Fakat o benim böyle olmama dayanamadığını söyleyerek her zaman yanımda olduğunu ve tek bir mesajımla istediğim her şeyi yapabileceği hakkında zırvalamıştı Jimin'e.
Son konuşmamızda ona olan nazik davranışlarımın ne kadar yanlış olduğunu farkediyordum. Ona sarılarak ağlamayı utanç içinde hatırlıyor ve iki destekleyici kelamıyla her şeyi geride bırakmış gibi gözükmüş olmaktan nefret duyuyordum. Duygusal boşluğumu onun yanında geçirmiş olmaktan ve bütün duygularımı açığa dökerek aciz görüntümü ona sunmuş olmaktan derin bir pişmanlık duyuyor ve her o günü hatırladığımda da kendimi boğma isteğiyle baş başa kalıyordum. Namjoon'la olan yakınlığımızı da ele vermiş olmak beni yine kötü hissettiriyordu ve o günü beynimden silip atma isteğimi gerçekten ama gerçekten bastıramıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
movies | taekook
Ficción General'çünkü bebeğim bu filmlerdeki gibi değil' tamamlandı.