Önceki bölüm özeti:
Babası ve adamlarından güç bela kaçan İpek,belki de onu bu hayattan kurtarabilecek tek kişi olan Sude'yle tanışır.Daha doğrusu tanışmaya fırsatı kalmadan onu yakalamak isteyen adamların başı ve İpek'in kabusu olan Kadir ne yazık ki onu bulmuştur.
2. Bölüm - "Ruhunu özgür bırakmak için ölüme koşmak mı,ölmemek için yaşarken ölmeyi seçmek mi ? "
Korkuyordum.Her gün hissettiğim alışkanlık haline gelen korku değildi bu.
İlk kez bir adamın vücuduma,ruhuma zorla sahip olurkenki korkuydu bu.
İlk kez işkencelerin en ağırlarını görürkenki korkuydu bu.
Korkuyordum.Ne ölümden,ne Kadir'den.Eğer yaşarsam kendime vereceğim hesaptan korkuyordum.Hiç biri benim suçum olmasa dahi hesap kabarıktı.
Korkuyordum.İçimde kopan yüksek şiddetli fırtınadan sonra geriye kalanlar bana yetebilecek miydi diye.
"Betin benzin attı,ne oluyor ? "
Gözlerim,gözlerimiz birbirine kilitlenmişti kabusumla.Sude benden cevap bekliyordu fakat bırakın konuşmayı,ona bakmaya cesaretim bile yoktu.
Beni kendisine hızla çevirirken bir bomba gibi patladı havada silah sesi.Biliyordum işte,sonum gelmişti.
Belki de doğru olandı bu.Tek kaçış yoluydu belki de.Ruhunu seni yaratana teslim etmek ve sonsuz,dipsiz bir uykuya dalmak.Uyuyan güzel gibi.Prensin öpücüğüyle mi uyanıyordu o ? Ben bilmiyordum.Ben masalda bilmezdim zaten.Ama benim hayatımdan okkalı bir roman çıkardı.Sonu iyi bitmeyen derin bir roman.
Kalbim bir kez daha sızladı.Ne vardı sanki gerçek bir aileye sahip olsaydım ? Bu muydu benim için hayırlı olan ?
Anlayamıyordum,hiç mi hiç anlayamıyordum.Mutluluğu hak etmeyen insanlar,mutluluğun dibine nasıl vuruyorlardı ? Adalet miydi bu ? Diğer tarafta mı alacaktım ben hakkımı ?
Diğer tarafta alsam ne olacaktı ? Burda ordaki güzelliklerin kat be kat kötüsünü yaşıyordum.
Hayır bir erkek çocuğu bile değildim ki.Çevik değildim.Elimde sadece nefretim,kırgınlığım ve kinden kudurmuş bir intikam hırsım vardı.Bunlar da bana bir avantaj sağlamazdı,ya da sağlar mıydı ?
Silah sesinin hemen arkasından Sude beni merdivenlere itmişti.Titreyen bacaklarımla aşağı inmeye çalıştım.
Dengemi sağlayamayıp yere çakılırken başımdaki ağrı çoğalmıştı ve zonkluyordu.
Silah sesleri çoğalırken Sude'de yanıma koşar adımlarla geldi.
Zar zor ayağa kalkıp onunla beraber koşmaya başladım.Oldukça hızlıydı.Çevik,güçlü ve hırslı bir yapısı var gibi duruyordu.Eğitim aldığı belli oluyordu.Ve...o da ne ?! O bir silah mı ?!
"Hey ! Silahı ne yapacaksın ?"
Bağırarak konuşmuştum.Çünkü rüzgardan,hızımızdan ve korna seslerinden sesi yükseltmek gerekiyordu.
"Sıkılırsak kafamıza falan sıkarız diye düşünmüştüm."
Durdu ve gözlerini devirdikten sonra koşmaya tekrar başladı.
Aslında hiç umrumda değildi,bana korkum yeterde artardı bile.
Bir süre daha koştuktan sonra siyah ve işe yarar bir arabanın önünde durmuştuk.
"Atla."
Titreyen bedenimi harekete geçirdim ve ön yolcu koltuğuna oturdum.Sude'de hızla arabanın önünden geçip sürücü koltuğuna yerleşti.Hiç vakit kaybetmeden gazı kökledi.
Hız sınırını aşarken benim aksime o gayet sakindi.Soğukkanlılığı o kadar belli ediyordu ki kendini,insan ona bakınca üşüyordu sanki.
"B-ben şey...teşekkürler."
Bir iki saniye yüzüme bakıp tekrar yola döndü.Bir şey demesini beklemiyordum zaten.Karşılıksız olmaya çok önceden alışmıştım.
"Aynı abime benziyorsun.Güçsüz,korkak ve çelimsiz."
Yüzünü buruşturdu ve devam etti.
"Her gün eve senin gibi-bunu derken patlak kaşımı ve dudağımı göstermişti-gelirdi.Ben onun arkasını topladıkça o daha çok battı.20 gün sonra 20 yaşına girecek ve yurtdışına eğitime göndereceğiz."
Bir insanın daha yeni tanıdığı birine bu kadar çok şey anlatması tuhaf değil miydi ?
"P-peki."
Sesimin titremesine engel olamıyordum.Korkum hatsafhaya ulaşmıştı.Anlam veremediğim biçimde canım yanıyordu.Korkudan feleği şaşmıştı duygularımın.
"Artık korkma.Sana yardımcı olacağım."
Bu bana gülünç gelmiş olacak ki dudaklarım benden izinsiz yukarı kıvrılmıştı.Duygudan yoksun,kırgınlık dolu bir gülümseme.
"Bana kimse yardım edemez."
Bunu bir fısıltı gibi mırıldanmıştım.Bir nevi kendimle konuşuyordum.
Aynı benim gülümsemem gibi onun dudaklarında da bir kıpırdama oldu.
"Beni hafife alma."
Pekâlâ.Kim böyle dese hafife almıştım ve şimdi canım yanıyordu.Demek ki neymiş,almayacakmışım.
"Bana nasıl yardım edebilirsin ki ? "
Arabanın hızı düşmüştü ve şu an bir dağ yolundaydık.
"Konuşarak.Daha doğrusu sen anlatacaksın ben dinleyeceğim."
Kendime itiraf etmekten korktuğum,içime ata ata içimi çürüttüğüm,her hatırlayışımda içimdeki çocuğu elindeki hançerle daha derinlere gömdüğüm anılarımı bir başkasına anlatmak...
Düşüncesi bile imkansızdı.
"Korkmana gerek yok.Sana her şeyi bir anda anlattıracak değilim,bu her ne kadar benim işime gelmesede."
Sesi sonlara doğru sıkkın bir şekilde havaya karışmıştı.
"Beni burda bırakıp hayatına devam edebilirsin."
İstemiyordum aslında bunu.Sonunda bir yardım eli bulmuşken onu tutmak istiyordum,tüm gücümle asılmak...
Tereddütle vereceği cevabı bekledim.Yüzüne baktığım her bir saniye bir asır gibi geliyordu.
Yan gözle bana bakıp ağzını araladı.
"Gözlerin öyle söylemiyor.Ayrıca bu kadar yeter,gideceğimiz yere kadar konuşmak yok."
Sesi keskindi,bir o kadar da gözleri.Zaten bugüne kadar hiç bir günde bu kadar çok konuşmamıştım,çenem yorulmuştu.Gerçi çenem bacaklarımın sızısı yanında bir hiç kalıyordu.
Sıkıntıyla nefesimi verdim.Neredeyse dağın tepesine ulaşmıştık.Her yer ağaçtı.İrili-ufaklı yemyeşil ağaçlar.
Yeşil,huzur demekti,mavi de öyle.
Beyaz ve siyah düşman gibiydi.Fakat bu düşmanlığın altında hüzünlü bir aşk hikayesi yatardı.Beyaz korkardı siyahtan,yutardı sevgisini.Siyahsa karanlığından etrafı göremezdi.Herkesi içine yutmaya hazır,bekleyişteydi.Aşık olamayacak kadar da bencil.
Sarı neşeydi.
Kırmızı cesurluk.
Gri,siyahın karanlığına bulanmış beyazın aşkına aşıktı.
Pembe sakinlikti.
Kahverengi toprak.
Turuncu,acıydı.En azından benim için.
Gözlerimin dolmasına engel olamadım.Yine hatırlamıştım ve içimdeki çocuk camdan bir kabın içinde karanlığa ilerliyordu.Kendisine,bana zarar vermeyi de ihmal etmiyordu.Biraz daha karanlığa yaklaşıp bağdaş kurarak yere oturdu.Bu sefer elinde bıçak vardı ve hiç çekinmeden bacaklarının önündeki yere saplamıştı.
Onun canı hiç yanmıyor muydu ? Bütün zehrini kalbime mi akıtıyordu,yoksa hissiz miydi ?
"Geldik."
Düşüncelerimden sıyrılıp arabadan indim.
Dağın başı şehirden fazlasıyla serindi.Bu yüzden hızla kulübe gibi bir yere girdik.
İçerisi eski kokuyordu.Ortada duran bir masa vardı.Üzerinde çiçek desenli bir vazo ve yanında meyve tabağı.Duvarlarda bir kaç çerçeve vardı.İçindeyse eski oldukları bariz belli olan fotoğraflar.
Sağda,solda ve tam giriş kapısının-şu an bulunduğumuz yer(masanın arkasında kalan kısım.)-karşısında kapılar vardı.
Sude kapıyı kapatırken uğursuz bir ses çıktı.Bu sesten hep ürkmüştüm.
Sesin arkasından bir başka kapı sesi daha geldi.Karşımızdaki kapı açılmıştı.
Başında buz torbası diye tahmin ettiğim torbayla dışarı çelimsiz bir çocuk çıkmıştı.Bu çocuğu tanıdığıma mührümü basabilirdim.
Kafasını yukarı kaldırdığında yanılmadığımı anladım.Bu beni kurtaran çocuktan başkası değildi.
Oyuna mı gelmiştim bilmiyordum ama iyi şeyler olmayacak gibi gözüküyordu.Tesadüf olamazdı.Bana göre tesadüf yoktu,sadece acı.Acı ve korku...