18.Bölüm: BENİMLE YENİDEN TANIŞ

9.2K 605 743
                                    

Selamlar!

Hikayemize devam etmeden önce yıldızları yakmayı unutmayalım 🌟

Oy ve yorumlarınızı eksik etmezseniz sevinirim :')

Keyifli okumalar!

*

Bir kurşun.

Kör kurşun.

Açtığı yara elbet kapansa da yaraladığı ruhu sonsuza dek kanatan kurşun.

İnsan yaşar. Yaşarken öğrenir. Acıları sırtlamayı, hüznünü maskenin ardına saklamayı, dik durmayı, ruhu her gün ölse de yürüdüğü yolda çöküp kalmadan devam edebilmeyi... Öğrenir. Zorunda kalır. Her gün bir bant daha yapıştırır ruhuna, kalbine. Sarar, sarar, sarar... Ömrünün tamamını yara bantlarından bir kozayla ruhunu çepeçevre sarıp sarmalamakla geçirdiğini o gün anlar. Son gün.

Yaralar, silahı elinde tutan.

Durmaz kanar, derinden yaralanan.

Kurşunu atan gider hiç düşünmez.

Kurşunun hedefi olansa kendi kanında boğulur da ses etmez hiç. Gitme diyemez, yapma.

Her silah kurşun taşımaz. Kimi silahlar sözlerden oluşur, kimisi hislerden. Bazı silahlar bir terk ediştir bazısı bir seviş... Bir sarılmakta yaralar insanı, bir gülüşte öldürür neticede. En güçlü silahtan bile daha güçlüdür bazen bir bakış... Silah insanın elinde tuttuğu metal parçası değil, silahı tutan ellerdir. Gözler, dudaklar, kalp... İnsanın kendisi en tehlikeli silahtır.

İnsana doğduğu an ilk sille vurulur bir yabancı tarafından. Ve sonra hayatı boyunca birileri gelir gider hayatına. Hepsi ayrı bir yara izi olmak için girer hayatına. Kimisi yara bandı olmak için...

Benim hiç yara bandım olmadı.

Yaralarım oldu.

Annemin yarası, babamın yarası, doğduğu gün annesi tarafından terk edildiği için çocukluğunu içine kapanık geçirip okulda aralarına dahil etmeyen sınıf arkadaşlarının yarası, Sinan'ın yarası, Saruhan'ın yarası, İpek'in yarası...

Kimisi kabuk bağladı, kimisi hep açık kaldı.

Kanadıkça kanadı.

İpek'in yarası da yara bandı da saatler önce tam karşımda duruyordu. Devran.

Keşke seni hiç tanımasaydım, diyerek kalbime derin bir çentik atan arkadaşımın ruhunu yaralayan adamla tanıştığımdan beri derinlerimde kanayan bir yer vardı.

Evdeyken anlattıkları zihnimde yankılanıp duruyordu. Ağıtları, gözyaşları, iç çekişleri... Hepsi tekrar tekrar yaşanıyordu kafamın içinde ve her seferinde ruhuma ilmek ilmek işleyen acıları omuzlarıma yük oluyordu.

Bu kadar vicdanlı olmalı mıydı insan yoksa benimki biraz aptallık mıydı?

Neden İpek'in geçmişi gözlerimi dolduruyordu, neden onun tutunduğu sekiz haftalık umudunu kaybedişi benim de umutlarımı puslandırmıştı?

İpek'in karanlık geçmişi acılarıma kapı aralamıştı. Onun yaşadıklarına değil kendi geçmişime ağlamak istiyordum esasen. Ya da ağlıyordum. Kahretsin, tenimi yakan bir damla gözyaşında boğuluyordum şimdi. Nefes alırken zorlanıyor, toprak yolda yürürken bacaklarımın titremesine engel olamıyordum.

EĞER PEŞİNDEN GELİRSEMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin