2.hasta

305 64 70
                                    

Kıytırık evim o kadar basıktı ki gözlerimi güneş ışığıyla falan açmıyordum. Kalın siyah perdeler boğucu bir şekilde sonuna kadar kapalı olurdu ve zaten ışık almayan bu odayı iyice karanlık hale getirirdi.

Yine de sabahın çok erken saatlerinde kalkmak alışılmış bir rutinimdi. Demir Yumruk olsaydım; sağlam bir kahvaltı yapar, apar topar çantamı sırtıma takar ve antrenmana giderdim. Eve döndüğümde ise saat gecenin bi' vakti olurdu, yatağa taş gibi yığılır kalırdım.

Demir Yumruk'un canı cehenneme.

Uyandığımda gözüm komodinin üstünde duran telefonuma kaydı. Şarjı muhtemelen çok azdı, çünkü geç saatlere kadar o kadınla konuşmuştum. Gerçi o kadın, çok kısa bir sürede 'o kadın' kimliğinden çıkarak Sakura olmayı başarmıştı.

Kahvaltı niyetine ekmek kızartıp mısır gevreğiyle beraber yerken, kaşlarımı çatmış önümdeki telefona bakıyordum. Arasa mıydım? İyi de ne diyeceğim? Muhtemelen felaket hasta olmuş bir halde uyanmıştır, dün gece çok üşüttü çünkü. Bunu sorabilirdim belki. Bu fikir zihnimde dolanırken lokmalarımı ağır ağır çiğnedim.

En sonunda kararım aramamaktan yana oldu. Biraz vakit geçirdik diye sürekli arayamam, bu samimiyeti nereden aldığımı düşünebilir. Aslına bakarsanız düşünmez, böyle düşünmeyeceğini biliyorum. Tanışalı çok uzun zaman olmasa da onun aklından bu tarz kötümser şeyler geçireceğini sanmıyorum.

Ama yine de aramadım işte. Elim uzansa da bundan vazgeçtim. Onun yerine kapıma monteli demire asıldım ve barfiks çekmeye başladım. Spor benim için sadece boks kariyerimden ibaret değildi, bir yaşam biçimiydi. Vücudum ve kaslarım durmadan çalışmaya programlanmış gibi spora karşı bir açlık duyuyordum. Haliyle beni boks kariyerimde yükselten de bu olmuştu.

Alnımdan süzülen terler beni gıdıklarken nihayet çubuğu bıraktım. Hız kesmeden tavandan sarkan kum torbasına da birkaç vuruş yaptım. Nefes nefese omzuma attığım havluyla yüzümü silerken masanın üzerinde duran telefonum çaldı. Neden bu kadar heyecanlandım bilmiyorum, belki de arayanın o olduğunu düşündüğüm için. Fakat arayanın gerçekten o olduğunu gördüğümde gerçekten heyecanlandım.

Bayan geveze. Ekrandaki isme bakarken çağrıyı hızlıca yanıtladım. Sesi normalde olduğu gibi canlıydı ama çok boğuk çıkıyordu. Tahmin ettiğim gibi hastalanmıştı.

"Alo?" Öksürdü. "Uyandırmadım umarım?"

"Feci hasta oldun değil mi? Ben söylemiştim ama." Keyfimin yerine geldiğini söyleyebilirim. Yanlış anlaşılmasın, kız hasta oldu diye değil.

"Boğazlarım felaket, ayrıca burnum da çok akıyor. Büyükannem ıhlamur yaptı şimdi, onu içiyorum."

"Ateşin de çıkmıştır senin."

"Çıktı." Burnunu çekme sesini duyuyordum. Arada bir boğazını temizliyordu. "Eğer hasta olmasaydım yanına gelecektim."

Yetişkin ve kızlarla deneyimi olan bir adamın böyle ufak tefek sözlere heyecanlanmaması gerekiyor. Ego olarak değil ama kısa bir süre öncesine kadar çok popülerdim; kızlar arasında da öyle tabii. Bu konuda ilk defa afallayan taraf ben oluyorum sanırım.

"Yani öylece evime mi gelecektin? Habersiz sedasız... Amma arsız bir kadınmışsın sen." Dediklerimden sonra kıkırdadığını ve burnunu çektiğini işittim, "Evini öğretmeyecektin bana, senin hatan."

Düne kadar saygı ekleriyle konuşuyordu. Şimdi hemen senli benli olmuştuk, hoşuma gitmiyor değildi yani.

"Gecenin bir vakti baskına gelirsin diye korkmalı mıyım?" Bu sırada balkona çıkmış, dışarıda her zamanki yerinde yatan yaşlı köpeğe birkaç kemik atmıştım.

Colorful | SasusakuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin