İlk defa hayatımın dönüm noktalarından birinde olduğumu o anın içindeyken fark ediyorum. Genelde o andayken sıradan gelir insana, üstünden uzun bir zaman geçip keskin bir şey yaşaman gerekir onun dönüm noktan olduğunu anlaman için. Ama ben şu an biliyorum, bu benim dönüm noktam. Şu an onu yaşıyorum.
Belki de sınavımdır, bilemem. Tanrıyla iletişime geçemem bunu sormak için. Ama şu var ki bunun bir sınav olup olmadığı tam tamına on saat içinde belli olacak.Çünkü bir saat sonra gerekli parayı tamamlayacak olan son yeraltı dövüşüne katılacağım. Galip olacağım. Paramı alıp uçağa gitmem için ise üç saatim olacak. Bir saat sonra Kanada'ya ineceğim ve Sakura ameliyata alınacak. Tahmini dört saatin sonunda... o ameliyatın sonucuna göre bunun bir sınav olup olmadığını anlayacağım. Belki de rüya mı kabus mu sorusu daha yerinde olur.
Demrir Yumruk önemli maçlardan önce asla sonucu tahmin etmeye çalışmaz, düşünmez bile. Sanki bu maçın sonunda düdük çalar çalmaz dünya yok olacakmış gibi düşünür. Çünkü bu gibi durumlarda sonucu önceden belirlemeye çalışmak yalnızca konsantrasyonunu bozar. Şu an her ne kadar Demir Yumruk değil de sokak eşkıyası olsam da yine aynı taktiği uyguluyorum. Maçtan sonrasını, uçağa binişimi ve Sakura'nın ameliyatını değil sadece şu anı düşünüyorum.
Şu an aynada kendime bakıyorum. Aynalara pek kibirli bakan biri olmadım hiç ama şimdi çok daha farklı. Sevgisizlik var içimde kendime karşı. Çünkü sporu erdemle, ahlakla sadece "spor" olduğu için yapacağıma yemin etmiştim. Sokakta herhangi bir kavgada bu sporun bana kattığı yetenekleri zarar vermek için kullanmayacaktım. Sadece kariyerimin tehlikeye girmemesi için değil, vicdanen yapacaktım bunu. Ama şimdi o vicdan ayaklar altında, kendim gibi bu yerin altına girdi.
Derme çatma, duvarları dökünen bu odaya soyunma odası diyorlardı. Dışarıdan kaba saba heriflerin bağırtısını dinledim ve parmak ucunda zıplayarak biraz yumruk salladım ısınmak için. Tahta kapı hoyratça açılana kadar.
İçeri bodoslama giren, en az benim kadar kas yığını olan meymenetsiz herif sırıtıyordu. "Profesyonel bir boksörle kapışacağım demek? Buralarda ne işin var bilmem ama seni ezmek daha büyük bir keyif olacak."
Maç öncesi göz dağı vermeye geldiği aşikar olan herife cevap vermemek niyetindeyim. Önüme bakıp yerimde zıplamaya devam ettim. Ancak görmezden gelinmeye pek alışık olmayan lavuk iyice dibimde bitti.
"Zengin ringlerden geldin diye götün mü kalkık, sokuk? Şimdiye kadar nasıl gebermedin bilmem ama burada senin gibi bebelerin leşini yerler." Boylarımız denkti, tepeden bakamıyordu bana.
"Çekil önümden, cevabını yarım saat sonra meydanda alacaksın."
Nihayetinde cevap verdim. Ancak beni kışkırtamayışı iyice sinir etti herifi. "Ölesiye döveceğim seni, acımadan." Siktir oldu gitti sonra. Zıplamaya devam ettim.
***
Ağzımda biriken tortulaşmış kanı tükürdüm. Kanın metalik tadı genzimi yakarken tekrar pozisyonumu aldım. Az önce kulak yanıma gelen müthiş sert yumruğu engelleyemediğim için görüşüm bulanıktı. Düzelmesi için ne kadar zaman gerekiyor bilmiyorum ama zaman denen şeyin bende olmadığı kesin, rakibim tekrar ayaklanıyor çünkü.
Eş zamanlı birbirimizi yere sermiştik. Ulusal turnuvalarda bu heriften daha güçlü rakiplerim olmuş mudur hatırlamıyorum ama bu adam da beni yeterince zorladı. Vücudum birden fazla yeri acı içinde, görüşüm net değil, sağ kulağım çınlıyor ve sol bacağım yediğim diz darbesinden ötürü sektiriyor. Mevcut hasılatım bu, ancak rakibimle beni bir tartıya koyup zararımızı tartarsak eminim ki o daha çok zararda.
Öfkeden kudurmuş ve kan toplamış gözüyle bana bakarken ayaklandı ve bağırarak üstüme koşmaya başladı. Bitirici hamlemi kafamda tasarlamıştım ve başarmam için sadece vücudumun bunu yapacak kadar gücü olduğunu ummam gerekiyordu. Tahmin ettiğim üzere gövdeme saldırdığında onu boynundan yakaladım, ters çevirdim. Nefesini biraz kesmem gerekiyor, ilk kez denediğim bir şey olmadığından ayarı tutturabileceğimden eminim. Lavuk nefessizlik ve boyun kaslarının çekilmesi üzerine kollarımda debelenmeye başladı. Tutuşumu ara ara gevşetip on saniye arayla sıkacaktım, bu sayede gebermeden bayılsın.
Çınlayan kulağım meydanın etrafında toplaşan kalabalığı duymama pek izin vermiyordu, üzerimize bahis oynayan birkaç haydut umurumda da değildi zaten. Ancak umurumda olmalıymış.
Kollarımda kıvranan herifin gözlerinin geçici olarak kapanmasına ve benim galip gelmeme on beş saniye kalmıştı sadece. Ama benim göz açıp kapayacağım bir süre içinde herif kendisine fırlatılan metali yakaladı. Saliseler sonraysa o metali sol bacağımın içinde hissettim, defalarca. Aynı noktaya kaç kere sapladı bilmiyorum ama belli bir yerden sonra gözlerimin kararmasıyla onun boynunu sıkan kollarım gevşedi. Dizlerimin üzerine çökmüştüm. Elimi delinen üst bacağıma götürdüğümde kanın ıslaklığı beni tiksindirdi. Çok kan kaybediyor olmalıydım. Ancak bu gidişle kaybettiğim tek şey kan olmayacaktı.
Kulağımdaki uğultular arttı. Tepemde yanan uzun bir iple sarkıtılmış ampul bile parlaklığını yitiriyordu artık. Gördüğüm karaltılar etrafıma birilerinin toplandığını gösteriyordu. Bacağımdaki acı tüm bedenime yayıldığında bilincim ufaktan toz olma evresindeydi. Ancak stresten bayılamıyordum bile. Çünkü bu maçtan sonra bineceğim bir uçak ve yanına gideceğim bir Sakura'm vardı. Onu yüzüstü bırakan işe yaramaz sefil herifin tekiyim. Bunun için özür bile dileme fırsatım olmayacak. Çünkü bu dünyadan ya ben ya o ayrılacak. Eğer biraz şansım olsaydı ikimiz de ayrılırdık, yine beraber olurduk. Ama ben hayattaki tüm şansımı onu bulmakla kullandım.
***
Bölümün kısalık şaka herhalde, dersiniz..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Colorful | Sasusaku
FanfictionRenk paleti gibi olmasına karşın onun renklerini sadece karşısındaki insan görebiliyor. Hayatın en acımasız sınavı bu mu? •sasusaku fanfic •26/11/22