Soğuk havada koşmaktan ciğerlerim yanmıştı. Kafamı örttüğüm kapşonum durmadan açıldığı için salmıştım bende. On dakikalık yolu koşarak beş dakikaya geldiğim için buluşma saatine erken gelmiş oldum haliyle.
Kadının oturduğu apartmanın önünde dikilmeye başladığımda ellerimi cebime soktum. Benim hemen yanımda yaşlı köpek duruyor, bu hayvan evden her çıktığımda beni takip etmeyi alışkanlık haline getirdi.
Çömelip ona doğru uzandım, başının üstünü nazikçe okşadığımda gözlerini yumdu. Bu zamana kadar hiç dokunmamıştım ona. "Demek benim kuyruğum olmaya karar verdin?" Usulca başını sevmeye devam ederken binanın çelik kapısının açıldığını duydum.
Hemen ayağa kalktığımda onu gördüm. Pembe şişme montu poposunun biraz altında bitiyordu. Uzun saçlarını aynı şekilde açık bırakmıştı. Siyah botları dizlerine kadar geliyor, pantolonu kapatıyordu. Kapıyı açtığında önündeki iki basamağı inmek için elindeki değneği kullanıyordu. Hemen yanına koştum.
"Yardım edeyim." Sesimi duyduğunda ürktü. Ben olduğumu anladığında başını yine yanlış yöne çevirip gülümsedi, "Çok beklettim mi?"
Koluna girip basamakları inmesine yardım ettiğimde artık benim ne tarafta ne olduğumu anlamıştı. "Yeni geldim sayılır," diye yalan söyledim. Koşa koşa geldiğimi bilmesine gerek yok.
"Seni bu saatte çağırmam ayıp oldu, kusura bakma." Sokak lambasının altında beyaz cildi parlıyor. Yeşil gözleri öyle canlı bakıyordu ki görmediklerini bilmek resmen canımı acıtıyor.
"Yo, bende sıkılıyordum zaten." Bir anda kelimelerimin tükendiğini hissettim. Burada böyle dikilecek değildik yani?
"Ne yapalım istersin? Gitmek istediğin bir yer var mı? Bir yerde oturadabiliriz...""Sahile gitmek istiyorum." Sesi hala tam olarak yerine oturmamıştı. Biraz boğuk çıksa da halsizliğinin kalmadığına emin oldum.
"Hava soğuk ama? Daha iyileşmedin de zaten."
"Böyle havalarda sahilde olmayı seviyorum. Denizin kokusunu almak hoşuma gidiyor, teknelerin ve balıkçıların sesini duymak falan..."
Ama görememek. Gözleri görmeyen biri kalan diğer duyularına tutunuyor. Tıpkı Sakura'nın yaptığı gibi.
"Tamam, seni götüreceğim." Dudakları hızla yukarı kıvrıldı. Böyle gülümseyince küçük bir çocuğa benziyordu. Ya da kıkırdadığında falan.
Bizimle beraber ihtiyar köpek de ayaklanınca Sakura bunu hissetmiş olacak ki "Biri daha mı var?" diye sordu.
"Seni bulan köpek var ya, o takıldı yine peşime. Nereye gitsem benimle geliyor."
"Seni sevmiş olmalı. Ona bir isim vermelisin."
Yürürken onu kendime yakın tutmaya özen gösteriyordum. Gerçi onun bana ihtiyacı yok gibiydi, elindeki değnekle hiç takılmadan yürüyordu.
"Bir canlıya isim vermek, onu sahiplenmek anlamına gelir. Eninde sonunda ellerimden kayıp gideceğini bilerek bir şeyi sahiplenmeyi sevmiyorum."
Sanırım yürürken ona yakın kalmaya çalıştığımı anladı. Bu yüzden bana izin verdi, böylece en azından yan yana yürüyebiliyoruz.
"Biz Ang'i bulduğumuzda henüz yavruydu, balkonuma konmuştu. Oldukça korkmuş olmalı ki elime aldığımda titreyip duruyordu. Kaçtığını anladık hemen." Lafını kesip hızlıca ekledi, "Ay söylemeyi unuttum, Ang papağanım!"
"Hani senden daha geveze olan papağanın?"
"Böyle dediğini duymasın."
Sahile doğru yürümemiz on beş dakika aldı. En sonunda sahil yolunda yürüyoruz. Akşamın bu saatlerinde bu kadar sessiz oluşunu seviyorum buranın. Tıpkı Sakura'nın dediği gibi deniz çarşaf gibi serilmiş, etrafta çok insan olmadığı için yalnızca balıkçı ve teknelerinin sesi vardı. Birde yanımda durmadan konuşup duran pembe saçlı kadının boğuk sesi. Bu manzaraya tuz biber oluyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Colorful | Sasusaku
FanfictionRenk paleti gibi olmasına karşın onun renklerini sadece karşısındaki insan görebiliyor. Hayatın en acımasız sınavı bu mu? •sasusaku fanfic •26/11/22