"Bana bir sürü hikaye anlattı! Üçüncü kocası onu dolandırıp başka bir şehire kaçmış, o da adamı arayıp bulmuş ve arabasını denize itmiş." Elindeki bir dilim pizzayı ısırırken, seramik kursundaki hocasını anlatıyordu.
"Bu hikayelerin gerçek olduğuna emin misin? Bana daha çok seni kandırıyormuş gibi geldi." İçeceğimden bir yudum aldım.
"Hayır, gerçek. Bana kocasının 'fuck me in space' yazan bir tişörtü olduğunu da söyledi."
İçtiğim kola boğazımda kaldı. "Neden sana bunları anlatıyor bu kadın?" Acaba hocasını mı değiştirsem...
"Ben çok konuşuyorum ya, biraz da dinlemeliymişim."
Neticede benim yaptığım yemekler yanıp kömüre dönüştüğü için pizza söylemiştik ve şu an masadaydık. Kendi başıma ya da annemle yaşarken hiç doğru düzgün yemek yapmadığım için bu girişimim tam bir fiyasko oldu.
"Fuck space! Space!" Papağan konuştuğu zaman ona ters ters baktım. Her duyduğunu tekrar etmek zorunda mı bu hayvan? Onun aksine yaşlı köpeğimiz hiç sesini çıkarmadan kanepede yaylanıyordu.
"Bugün çok güzel bir vazo yaptım. Sana gösterecektim ama kuruması için atölyede bırakmam gerekti."
"Yarın gittiğimizde bakarım."
Bu kil işi Sakura için çok iyi oldu. İyi ki aklıma geldi. Hem evde sıkılmıyor hem de cidden yeteneği olan bir hobi edinmiş oluyordu. Gözleri görmediği için bir şeyleri dokunarak aklında canlandırmakta harikaydı. Ona girintili çıkıntılı desenleri olan bir vazo versen bile dokunarak aynısını kilden yapabiliyordu.
Ama tabii bu masada konuşmak istediğim konu başka.
Yerimde biraz kıpırdanıp bardağı masaya bıraktım. Yerimde dikleşip önce boğazımı temizledim. "Sana bir şey söyleyeceğim." Kadının suratına baktığımda söylemesi daha da gerici bir hal aldı. Neşeli ve huzurlu duruyordu. Bunu bozacak bir konuşma olmamasını umuyorum.
"Sana daha önce gözlerinin bir tedavisi olup olmadığını sormuştum ya, sen de yok demiştin. Bulamadığını söylemiştin."
Kelimelerimden sonra onun da duruşu değişti. Huzursuzlanmıştı, onu rahatsız edip geren bir konu olduğunu biliyordum. Devamında ne söyleyeceğimi tahmin etmeye çalışıyordu şu an ve kendini hazırlıyordu.
"Ben şans eseri bir doktor buldum, Kanada'da. İletişime geçtim ve daha önce senin gibi birini tedavi etmiş. Ben de diyorum ki-" Taşlaşmış suratı ile elini kaldırıp avuç içini göstererek susmamı işaret etti.
Derin bir nefes aldı önce, "Bak Sasuke, biz kaza gerçekleşip kör kalmamdan sonra bu konuyu çok araştırdık. Dediğim gibi tedavi bulamadık fakat bu süreçte birçok doktor bana tedavi vaati verdi. Her defasında ümitlendim ama gördüğün gibi; sonuçları hep hüsran. Yani ben artık bu konunun üstüne gitmeyip kendimi böyle kabullenmeye karar verdim. Tedavimi istemiyorsa tanrı, bu da benim cezamdır."
Bu konuyu bir daha açılmamak üzere kapattığını göstermek istiyordu ama düşünce tarzını hiç mi hiç beğenmedim.
"Neden cezan olsun Sakura? Kendini cezalandırılmayı hak etmiş bir kul olarak görmekten vazgeç. Kendine o kadar hak etmediğin şekilde davranıyorsun ki ben buna katlanamıyorum!" Sonlara doğru sesim biraz yükseldiği için pişman oldum.
Gözlerini kırpıştırıp baktı bana bir süre. Ardından alaylı bir nefes verdi. "Sen doğrudan bana katlanamamaya başlamışsın bence, bu halime. Neden durup dururken bana tedavi araştırdın? Hiç istedim mi senden? Beni bu halimle istemediğin kafana dank etmiş olabilir. Baktın ki iş işten geçti, çare aramaya başladın."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Colorful | Sasusaku
FanfictionRenk paleti gibi olmasına karşın onun renklerini sadece karşısındaki insan görebiliyor. Hayatın en acımasız sınavı bu mu? •sasusaku fanfic •26/11/22