1/Ben Elfida Yalnız

24 2 12
                                    

Birinci Bölüm

♠️

Ben Elfida Yalnız.

Adımı yüksek sesle söylerler ama adımı asla büyük harflerle yazmazlar. Büyük harfle yazmaya cesaretleri yoktu. Zaten adımı da yüksek sesle söylemelerin tek nedeni sesimi duyuramamış olmamdı. Sorun değil, bende kendi adımı yüksek sesle yüzlerine karşı söyleyemez, büyük harflerle yazamazdım.

Ama ben Elfida Yalnızdım. Sadece soy ismim diye ortalıkta böyle gezmezdim, gerçekten yalnızdım. Kimsesiz, öksüz, yetim... Birçoğu kez isimim bu üç kelime olmuştu. Ben Elfida olduğumda beş yaşındaydım. Yetimhane kapısında müdür ile karşı karşıya duran halam ve eşi getirmişti beni bu zindana. Buraya bana bakamadıklarını söyleyip bırakmışlardı. Oysa sadece beni fazla bir boğaz olarak görüyorlardı. Yine oysaki ben bir deri bir kemik bir kız çocuğuydum. İki lokma ekmek yemem bile fazla gelmişti onlara.

Dert değil, gerçekten değildi. Asıl dert başlarına ileride bela olmamam için soy ismimi bile değiştirmeleriydi. Yalnız... Tüm bedenimi ve hayatımı bana her kimliğime baktığımda yüzüme vuran gerçek, soyadımdı. Gerçekte soyadım neydi bilmiyorum, öğrenmek istememiştim ama zaman zaman kendimi bulamamın nedeni aslımı bilmiyor oluşumu diye düşünmeden duramıyordum.

Kimdim ben?

Ağzını bıçak açmayan o beş yaşındaki çocuk mu? Yoksa ilk kez sesini duymuş olan on yaşındaki çocuk mu? Ya da sesini kendisi dışında birilere duyurmak isteyen on dört yaşındaki çocuk mu? Hangisi olursam olayım sesimi zindanımda duyuramıyordum.

Şimdi on yedi yaşında olan genç bir kızdım. Yaklaşık beş senedir zorbalıkla, küçümsemelerle, fiziksel darbelere dayanamayan o genç kızdım. Sessimi duyuramamıştım. Çünkü onlardan farklı olduğum için ben hep bastırılmış, haksız bulunmuş kişiydim. Bana dedikleri daha doğrusu verdikleri bir öğüt vardı. " Daha ılımlı olmalısın ve gülümsemelisin ki sevimli ol, insanlar sevimli ve güzel insanları sever." Bunu bana deyip, beni yaşadıklarıma göz yuman kişi Emin Alacaydı. Namı diğer yetimhane müdürü. Benim için ise bir cellatan başkası değildi.

Yaşım on yediydi. Daha on yedime gireli iki ay olmuştu. On sekizinde girmem ve bu zindandan kurtulmak için on ay sabretmem gerekiyordu. On ay... o kadar uzun bir zamandı ki, artık daha fazla dayanamazdım. On ay daha dayanacak gücü, umudu bulamıyorum. İşte bu düşünce ile gece bir karar almıştım. Tüm bu yaşadıklarıma dayanmak yerine son verebilirdim. Verecektim. Sadece bir gün sabredecektim. Bir gün, on aydan daha kısaydı ama verdiği hissiyat iki yıl gibi geliyordu.

Okuduğum liseden çıkarken yine yalnızdım. Yetimhane dışında da yalnızdım. Öyle savunmasızdım ki ve öyle korkak benle tanışmak isteyen insanları benden uzaklaştırmıştım. Onlar da zarar verebilirdi. İnsanlar kötüydü, çok kötüydü. Şu kaç milyonluk dünyada belki iyi insanlar vardır ama ben karşılaşamıyordum. Artık karşılaşamayacaktım, bu gece bitecekti bu yalnızlık, bu işkence.

Yetimhaneye giden adımlarım fazla isteksizdi. Yetimhane de kalan yaşıtlarım da gelirken, bazıları bilerek omzuma çarpıyordu. Yine sert bir darbe ile itildim.

"Önüne baksana ezik!" Dedi. Bakışlarımı yuvarlak yüzüne çıkardığım kişi Selindi. Yanında Arzu ve Cansu vardı. Nefes al Elfida, nefes al. Nefes aldım ve bir şey demeden yanlarından geçmek istedim ama onlara yetmemiş olacak ki peşimden konuşarak geldiler.

"Aa sen yine dilini mi yuttun yoksa? " bunu sesinin ezberlediğim Arzu Dedi. Aslında hepsinin sesi zihnimin her köşesinde mıh gibi duruyordu, hepsini ezbere biliyorum. Cevap vermedim.

"Dilsiz." Dedi Cansu.

"Bana bak kızım!" Diyerek Selin kolumu tuttu. Kolumda olan morluk ve ince kesik izleri vardı. Hepsi tazeydi, dudaklarımdan inilti kaçtı. Hemen elini çekti demek isterdim ama hayır daha da bastırdı. Dişlerimi birbirine bastırdım.

"Senin dilini olduğu yerden çıkarır, keserim anladın mı? Yine gitmişsin bizi şikayet etmişsin. Akıllanmayacak mısın sen?" Dedi. Arzu ve Cansu halime gülerlerken, iki gün önceyi hatırladım. Kolumda geçmeyen morluklara ek, köşeye sıkıştırılıp koluma kalemtıraşın jilet kısmı ile attıkları kesikler vardı. Onları göstermiştim. Senelerdir duyuramadığım sesimi bir ümit belki duyarlar diye. Yine duymadılar, izin vermedi Emin Alaca. İşte bundan ya bende vazgeçtim, sesimi duyurmaktan.

"Sus sen sus, bu gece dikkat et, saçların gitmesin." Dedi Selin ve saçıma dokunmaya çalıştı ama bir adım yeri gittim. Zayıf ve ince kolumu bıraktı ve önden gittiler. Sızım sızım sızlayan kolumla girdim yetimhaneye. Hiç bir yere sapmadan altı kişilik odaya girdim. Bana verilen yatağa oturdum. Oda boştu, oyalanmadan uzun kollu siyah penye giydim. Siyah belden bol gelen ama lastikle sıkıp sabitlediğim pjama altını giyindim. Yanıma hiç bir şey almadan kütüphaneye gittim, burası kapanana kadar buradan çıkmazdım genelde. Yine aynısını yapacaktım. Gidecek, bir kitap seçecek ve onu okuyacağım. Orada huzur bulabiliyordum, bugün son kez köşeye çekilip kitap okuyacağım orada. Çok garip, bile bile gidiyordum oraya bile bile kendime göz yumuyordum. Pişmanlık neden duymuyorum? O kadar mı hissizim? O kadar hissiz olsaydım acıyı hissederdim? Nasıl...

Dorian Gray'in Potresi'ni aldım ve bir köşeye geçip okumaya başladım. Konu açısından sürükleyici gelen kitap, ilgimi bol bol çekerken, bir yerde kaldım. Yazılanları bu sefer dudaklarımı oynatarak okudum.

"Bunun ölü bir kıza yazılmış olması garip. Acaba ölü dediğimiz o solgun tenli sessiz insanlar bir şey hissedebiliyor mudur?..."

Kendime baktım. Soluk tenime, hep sessiz oluşum... Çoktan ölü müydüm? Çoktan ölü isem gerçek ölü olmam pek dert olmazdı. Okumaya devam ettim. Bitirdiğim de saat yediydi iki saattir kalkmadığım sandalyeden kalktım. Kitabı yerine bırakırken, isteksizce odaya geri döndüm. Kızların hepsi buradaydı. Kimi ders çalışıyor kimi dedikodu peşindeydi. Selin ve diğer ikisine bakmadım, hemen yatağıma gittim. Yarım saat sonra yemek yiyecektik, ben yemeyecektim. Ne gerek vardı ki artık?

Yemeyeceğini için yorganı açtım ve altına girip, kafamı yastığa koydum. Uyursam bu akşam çabucak biterdi, biterse bende artık istediğime kavuşturdum. Uyudum.

Uyandığımda, zifiri karanlık odayı doldurmuştu. Sessiz olmaya özen göstererek kalktım. Çıplak ayaklarımı yere bastığımda soğuk tenimi acıttı. Hemen ayağa kalkıp, yürüdüm. Kapıyı sessiz açmak zor olsa da yapmıştım, çıktığım koridorda gördüğüm duvar saati, gecenin dördünü gösteriyordu. Bir kaç saat sonra gün ayacaktı. Ben göremeyecektim.

Hızlanan kalbimle, son sürat bilmeyen adımlarımla sessiz ve gizlice yurttan çıktım. Başı boş yürüdüm. Burada, yakınlarda yüksek bir tepe vardı, oraya gidiyordum. Asfalta giden adımlarım, çıplak ayaklarıma yakın saate yağmur çiselediğini belli ediyordu. Sonbahara girmiştik, bu sonbaharı yaşamayacaktım, tıpkı gelecekte ki kışı, ilkbaharı ve yazı göremeyip yaşamayacağım gibi.

Vardığım bu tepe gelişime, kendimden vazgeçişime şahit olacaktı. Benim kanlı ve canlı olarak bulunduğum son yer, zihnimde yer edinecek son anı.

Ben Elfida Yalnız, bugün günün doğuşuna dipten şahit olacaktım.

♠️

Evet ilk bölüm ile karşınızdayız. Umarım bu yeni yolculukta bizimle olursunuz.

O zaman buraya okumaya başladığınız tarihi alabilir miyim?

O zaman bir sondaki bölümde görüşürüz.

Ha bu arada düşüncelerinizi lütfen belirtiniz.

Dipnot: Sık bölüm gelemeyebilir önden minik bir bildiri olsun bu.

Kayıp Ruhlar-Ara Verildi-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin