❝Went from beautiful to ugly
'Cause insecurity told me you don't love me.❞.
Doyoung
Nihayet çantama lazım olan her şeyi koyduktan sonra evden çıkmaya hazırlanırken telefonumun çaldığını duyunca cebimden çıkardım.
Anne..?
Eve döndüğüm zamanlar hariç nadiren konuştuğumuz için doğrusu açmakta biraz tereddüt ettim. Günümü mahvedeceğini tahmin edebiliyordum ama sonuçta annemdi değil mi?
Taeyong'un öğrettiği gibi derin bir nefes alıp kendime, ona izin vermezsem beni incitemeyeceğini hatırlattım. Çünkü benim zaten bir ailem vardı, seviliyordum. Sevilmeyi hak ediyordum. Bir süre daha kendi kendime bunları mırıldandıktan sonra telefon kapanmadan çağrıya yanıt verdim.
"Efendim anne?"
"Ne yapıyorsun?" soğuk sesini duyunca bedenimde hissettiğim ürpertiye engel olamasam da normal bir tonla cevap vermeye çalıştım.
"Okula gitmek için evden çıkacaktım...sen niye aramıştın?"
"Oğlumu arayamaz mıyım, kime çektin de bu kadar yabani oldun anlamıyorum.." vakit kaybetmeden söylenmeye başlayınca kendimi tutamayıp seslice ofladım.
"Bir şey demiyorsan kapatıyorum."
"Paran bitti mi?"
"Hayır bitmedi, babam gönderiyor zaten."
"Parayla iyi baba olacağını sanıyor beyefendi. Eve geldiğinde arkandan seni bana şikayet edip duruyor. Aldanma gözünü boyamasına."
"Aslına bakarsan arkamdan konuşulmasını tercih ederim, keşke sen de öyle yapsan. Daha az acıtıyor."
Hattın öbür ucunda nihayet sessizlik olduğunda rahatladım. Kafamdaki sesler de aynı anda susmuş gibiydi.
"Merak etmeyin. Okuldan mezun olduğumda benden kurtulacaksınız zaten. Okula ödediğiniz paraları iş bulunca geri öderim."
"Ne saçmalıyorsun Doyoung? Senin ailen biziz, o arkadaş bozuntuların sana ne öğretiyor öyle?"
"Onlar hakkında kötü konuşma. Benim ailem onlar. İyi günler...anne."
Telefonu kapattığımda elimdeki cihazı duvara fırlatmamak için avucumun içinde sıktım. Onların paralarını daha fazla harcayıp beni zaten hissettiğimden daha da borçlu hissettirmelerini istemiyordum.
Sesini duyup biraz olsun rahatlamak için Taeyong'u aramak istediğimde derste olduğu aklıma gelince kendimi durdurdum ve şu an boş gününde olduğunu bildiğim için konuşması bana iyi gelecek ikinci insanı aradım. İlk çalışta telefona cevap verince istemsizce mutlu oldum.
Sesimin titrememesini umarak konuştum "Naber Çinlim?"
"İyi..sen iyi misin?" Renjun'in elindeki bir şeyi yere koyduğunu duyunca ben de kendime gelip apartmandan çıktım ve yürürken Renjun ile havadan sudan konuşmaya devam ettim.
"Mark ile alışveriş yaptık. O ödev yapıyor şu an, ben de yapacak bir şeyler arıyordum."
"Zamanlamam harika yani. Sevindim...baş ağrın geçti mi? Baya içtiniz siz dün." sona doğru kıkırdarken Renjun'in cevabını bekledim.
"Hiç sorma. Güya sevgilin bize içki almamızı söyleyip en az kendisi içti hain."
Onu onaylarcasına daha çok güldüm. Sadece kendisini kısıtlamamış, bana da iki bardaktan sonra içme yasağı koymuştu ama doğrusu şu an ona minnettardım çünkü özellikle de az önceki konuşmayı bir de başım ağrırken dinlemeyi hayal bile edemiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Let's love
Fanficgündüz veya gece olsun, bir daha asla yalnız dolaşmayacaksın. #It's okay that's love'ın devamıdır.. ana çiftler: dotae, renmin, markhyuck