5. Bölüm: İnsan mı, Ben mi?

42 9 160
                                    

Sabah mutfktan gelen kırılma sesiyle uyandım. Evet, Irene hanım yine nereyi yıktı acaba?

Bunu düşünerek yataktan hızla kalktım ve mutfağa doğru hızlıca adımladım.
Yerler kırılan bardaktan dolayı cam kırıldarıyla kaplıydı ve Irene onları toplamak isterken hem ellerini hem de ayaklarını camlara kestirmişti. Beyaz parkelerin üzerinde yer yer kan damlacıkları parlıyordu. Ayaklarının açıldığını çok iyi biliyordum çünkü ayalarına batan cam taneciklerinin açtığı yaralardan kıpkırmızı kanı süzülüyordu. Şu an bana bakarken bile parmaklarından küçük kan damlaları yere düşüyordu.

"Irene! Birak camları zaten yaralanmışsın!" Ayaklarımda ki tertiklerle dikkatli bir şekilde Irene'in yanına gittim, elindeki camları bıraktırdım ve ayağa kaldırdım. Hemen kucağıma alıp salona götürdüm ve koltuğa oturttum. "Bekle burada ilk yardım kutusunu bulacağım."

Sadece kafası salladı ve ben de hemen kutuyu almak için evin giriş kapısına doğru koştum ve hızlıca beyaz çantayı alıp geri döndüm. Bu kutuyu kullanacağım hiç aklıma gelmezdi fakat düzenli olarak yeniliyordum. Özellikle Irene ile tanıştıktan sonara buna iyice özen goaterir olmuştum.

Geri geldiğimde hızlıca Irene'in önünde diz çöktüm ve Irene'in ayaklarıno pijamalarım umursamadan dizlerimin üzerine kaldırdım.

Irene acı çekiyor olmaydi, çünkü normalde konuşmaya doyamayan -benimleyken cidden çok konuşurdu fakat Youngnam gibi yabancıların yanında konuşmaya çekiniyordu- Irene şu an sus pus oturmuş yarısının sarılmasını, acısının dinmesini bekliyordu.

İlk önce ayağındaki yaraları temizledim sonra da güzelce sardım. Sıra ellerine geldiğinde diz çöktüğüm yerden kalkıp yanına geçtim ve ellerini de güzelce sardım. Tamamen isim bittiğinde de ilk yardım çantasını topladım ve sonunda yüzüne bakmayı başarabildim.

"Özür dilerim." Dedi sadece, sonunda ona baktığımda. "Zaten bana evini açmışken ve karada rahat yaşamam için bir ilaç hazırlamışken, daha fazla sana yük oluyorum." Ve yarı acıdan yan da mahçubiyetten olduğunu düşündüğüm bir şekilde gözlerini kaçırdı. Ama neden böyle diyordu ki mahçup olacağı bir şey yapmamıştı bile.

"Sorun değil Deniz kızı Sonuçta yeni bir bardak alabiliriz değil mi?" Bunu söylediğimde tereddütle gözlerini yine bana çevirdi.

"Alabilir miyiz?"

"Tabii ki. Ama bu gün yürüyebilir misin bilemedim doğrusu. Yaralandın sonuçta."

Ellerini kaldırıp sanki yeni fark etmiş gibi sarılı olan yara bantlarına baktı. "Ama bu gün dışarı çıkıyorduk hani?"

Derin bir iç çektim ve gülümseyerek ona baktım. "Yürüyemezsen ne olacak deniz kızı?"

"Yürüyebilirim!" Sesini yükselterek ve bir çocuk edasıyla, direterek söylemişti bunu.

Ellerimi kaldırdım ve tamam anlamında salladım. "Sen bilirsin." Canının yanacağını biliyordum ama onu kırmak da istemiyordum. Ne yapacağıma duruma göre karar verecektim.

Ayağa kalktığımda bana aşağıdan şirin bir şekilde bakıyordu. "Kahvaltıyı hazırlamalıyım. Sen de sana verdiğim terlikleri giymeyi imal etme." Bunları söylerken bir yandan da mutfağa doğru yürüyordum.

Muttaf geldiğinde ilk cam kırıklarını süpürdüm sonra da kahvaltıy hazırlamaya başladım. Ben ekmekleri kızartırken Irene sonunda giydiği terlikleriyle içeri girdi.

"Rei-ssi ne zaman çıkarız?" Bu aralar izledig k-dramatrda ki seslenme şekillerini kullanmayı seviyordu ve ben de bundan şikayetçi değildim açıkçası.

Fake & True [G×G]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin