YİRMİ BİRİNCİ BÖLÜM

254 41 129
                                    

Ophelia'nın onun için de özel bir karakter olduğunu bildiğim için ithaf
niksimiksi

"Demek ki bazı acıları ölüm bile unutturamıyor, bazı davranışlar ölümden sonra bile bağışlanmıyor."

- Huzursuzluk, Zülfü Livaneli

YİRMİ BİRİNCİ BÖLÜM:"Ophelia Yaşamak İstiyor."

HAZİRAN, 1992

Leyla.

Saçları gece gibi simsiyah olan kadın ya da sadece gece. Anlamı buydu adının. Fakat bir zamanlar tüm bu anlama rağmen kırmızı alevden saçları vardı. Kırmızıdan vazgeçmişti. Çünkü kırmızı ona hep aynı günü hatırlatıyordu. Kırmızı, kazanmamışken kaybettiği o günden, geçmeyen bir yaraydı. O ilaçları kullanmak zorunda olduğu ve kullanıp onlardan bir parçayı öldüren kendisi olduğu için kendini affetmemişti, bu affedilecek bir şey de değildi. Kendini cezalandırdığı zamanlar olmuştu. Vazgeçmişti, hem kendinden hem Ali'den. Girmişti o yola ve bazı sokakların çıkışı yoktu.

Siz hiç gerçeklikten kaçmanın ne demek olduğunu bilir misiniz?

Leyla biliyordu, belki de hayatta en iyi bildiği şeydi bu. Hem gerçeği bilmek hem ondan kaçmak onu için için yakıp bitirmeye yemin etse de deniyordu. Her şeyin başladığı zamanı tam anımsayamasa da küçüktü o zamanlar. Gerçeğe ilk hayır deyişi o zamandı. Büyüdü, bir şey değişmedi ama şimdiye bakıyordu, bugüne... Bile bile kaçmaktı yaptığı. Peki bile isteye yangınlara koşar mıydınız? O yangınlardan deli gibi korkarken üstüne yürünür müydü? Yürüyordu Leyla.

Dün akşam duydukları gibi kâbus olmasını düşlediği çok an vardı. Düşündükçe çıldıracak gibi hissettiği, böyle hissettikçe kaçmak için yollar denediği... Telefonu kapadıktan sonra kadının söylediklerini düşünmeyi kendine yasaklamıştı. Dün akşam Sinan'ın eşi Canan kendisini ziyarete gelmişti. Uzun zaman sonra gördüğü tanıdık yüze sımsıkı sarılırken birkaç dakika önce duyduklarını reddetmişti. Gece olduğunda ise yalnız kalmayı çok istese de Hale ve Yavuz onunla kalmış, evlerine gitmemişlerdi. Ertesi sabah kahvaltıdan sonra odasında yatağına oturmuş, karşısındaki gardıropta Ali'nin eşyalarının bulunduğu kısmı açmış, uzun uzun bakmıştı. Adamın kıyafetleri her an çıkıp gelecekmiş gibi öyle durmaya devam ettikçe içindeki çelişki hiç bitmiyordu. Toplaması gerekiyordu. Kendini buna ikna etmeye çalışırken bir ara yanına Hale gelmişti, ona da yapması gerekeni söylemesine rağmen kalkacak gücü kendinde bir türlü bulamadı. Sonra kalkıp çalışma odasına gitti. Albümler, ödüller, plaklar, çalışma defterleri, her zaman kullandığı kalemi... Her biri yerli yerindeydi. Hepsini kaldırmanın onu yok etmek anlamına geldiğini düşünürken bundan vazgeçti. Yapamazdı. Ardından masanın üstünde duran dün akşam yazdığı adres ve kadının söylediği saat yazılı not kağıdını eline aldı. Bugün için öğlen üçte onu çağırmıştı. Kağıdı buruşturmak ile buruşturmamak arasında kaldı fakat en sonunda pantolonun cebine sıkıştırarak odadan çıktı.

Neden sonra birden alyansını hatırladı. Onunla hastaneye gitmemişti. Yüzüğünü çıkardığında evde olduğunu hatırlıyordu. Nerede olduğunu düşünürken çalışma odasındaki çekmeceleri, komodini alt üst etti. En sonunda Yavuz'un da yardımıyla yüzüğü de altın, ince kolyesini de banyodaki dolapta buldu. Bunları kendini suda boğmaya çalışmadan hemen önce çıkarmış olduğunu o acı olaydan sonra Ali'nin kaldırdığı aynanın boşluğuna bakarken fark etmişti. Her ikisi de tekrar taktıktan sonra Yavuz'a biraz hava alacağını söyledi. Hale de Yavuz da Leyla'ya eşlik etmek için ısrar etseler de kadını ilk günden bunaltmamak adına rahat bırakmışlardı. Leyla, eve yakın olan sahilde önce biraz dolaştı, ardından bir bankta oturup deniz havası aldı. Bu uzun zamandır ona iyi gelen ilk şeydi. 

ÇIKMAZ SOKAK | TamamlandıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin