Sanki o mesajları yazan ben değilmişim gibi sinirle kapattığım telefonumu yanıma fırlatır şekilde attıktan sonra kucağımda duran yastığa kafamı koyup içimde tuttuğum çığlığı yastığa bıraktım. Kafamı geri çektiğimde gözlerimden akan yaşları farkettiğimde hızlıca oturduğum yerden kalktım ve elimi saçlarıma koyup ara ara, sinirimi çıkartmak istercesine çekiştirirken odamın içinde volta atmaya başladım. Yanaklarımdan süzülen sıvılar hızlı hareket etmeye başlayınca gözümün önüde beraberinde bulanıklaştı. Sessiz sessiz içimden ağlamak boğazımı düğümlüyordu, daha fazla dayanamayıp olduğum yere çöktüm. Dizlerimin üstüne oturup kafamı geriye atarak, en sevdiği oyuncağını kaybetmiş küçük bir çocuk gibi bağırarak ağlamaya başladım.O da beni bırakacaktı, diğer herkes gibi o da bırakacaktı. Pekâlâ, diğer herkesin gitmesini umursamazdım çünkü onlarda beni umursamazdı. Tuvalette kendimden geçmiş bir şekilde ağlarken yanıma gelip bana sarılmazlardı, kendime zarar vermemi görmezlerdi, kendime verdiğim zararları yara bantlarıyla sarmazlardı, bir bakışımdan kötü olduğumu anlamazlardı, durup dururken yaşadığım duygu değişimlerimi farketmezlerdi, en önemlisi de bana sevgi dolu bakmazlardı. Bunların hiçbirini yapmazlardı, bu yüzden beni bıraktıklarında alışırdım yalnızlığa. Ama o bunların hepsini yapmıştı işte. Bir gün beni bırakıp gideceğini bilmeme rağmen izin vermiştim buna.
İçimde çiçek bahçeleri oluşturmasına, her geçen günlerin ardından yeni çiçekler ekmesine, o çiçekleri birer birer sulamasına izin vermiştim. Keşke diyorum, keşke vermeseydim. O zaman benden gidecek kimse de olmazdı. Neden gidiyordu ki? Gitmeseydi ya. Benim aksime harika bir hayatı olduğunu unutuyorum hep. Onun için uğraşıp çabalayan bir ailesi vardı. Ailesinin beklentilerini boşa çıkarmamak için çalışıyordu hep ve bunda da çok başarılıydı. Bunları düşünürken sorguladım bir an, benim gibi sorunlu birini sorunsuz olan hayatına nasıl almıştı ki? Çok çabuk bağlanmama lanet ediyordum. Tamam bir başkası olsa bu kadar çabuk bağlanmazdım biliyorum çünkü o farklıydı. En başında o benim aşık olduğum kişiydi. Belki de ondandı, yurtdışına gidecek olmasına üzülmem.
İçimde bitmek bilmeyen bir savaş verirken mesajda Taehyung'a yazdığım kırıcı mesajlar doldu beynime. Beynimde düşündüklerim ve dışarı yansıttıklarım bambaşkaydı biliyorum ama yemin ederim bu beynimin içindekiyle uğraşmak çok zor. Her şeyi elimden alıyor.
Günlerdir okula gitmeyip odamda yatağımdan çıkmadan geçirdiğim boktan günlerinde getirdiği tükenmişlikle elimde olmadan kırmıştım onu. Neden böyle olmak zorundaydı ki? Siktiğimin duygularını kontrol bile edemiyorken bunların benim duygularım olduğunu kabullenmem çok zordu. Ben de isterdim diğer herkes gibi olmak. Ben de isterdim hislerimi, duygularımı, düşüncelerimi kontrol edebilmek. Her sınava hazırlanan öğrenci gibi dershaneye gitmek, ben de isterdim ama olmuyordu. Her şeyden kaçmak istiyordum, sadece yatağıma girip sonsuza kadar uyumak istiyordum. Belki geçerdi? Ama neden geçmiyor ki? Neden bir şeyler yapmak zorundayım, sadece olduğum yerde Taehyung'la beraber duramaz mıyım? Nefes almakta zorlanmaya başlayınca iki avucumu ağzıma kapatıp nefes alıp vermeye başladım. Sakinleşmem gerekiyordu, sadece küçük bir ağlama krizi, evet az sonra geçerdi.
Aklıma tekrardan Taehyung'un gidicek olduğu düşüncesi doluşurken ellerim iki yanıma düştü ve göz yaşlarım son hızla yere hücüm etmeye başladı. Taehyung'a sarılmak için istekle yanıp kavrulan kollarımı bedenime sardım. Gözlerimi kapatıp aşık olduğum çehrenin gözlerimin önüne gelmesine izin verdim. Şimdi daha iyiydim işte.
Aradan geçen birkaç dakikayla beraber biraz daha sakinleşmiştim. En azından artık o kadar da ölmek istemiyordum. Titreyen bacaklarıma aldırış etmeden ayağa kalkıp yatağımın üzerindeki telefonumun ekranına baktım. Saat gece ikiydi. Neyseki bu çevrede fazla insan yoktu yoksa ağlamalarımla hepsini rahatsız ederdim. Telefonu cebime atıp odadan ve aynı hızla evden çıktım. Ayaklarımın nereye gittiğini bilmeden karanlık sokakta ilerlemeye başladım. Boş boş etrafta dolanırken çoktan saatin üç buçuk olduğunu farketmemiştim bile. Kafam eğik ayaklarımı izlerken yürüyordum. Birden durup kafamı kaldırdığımda tanıdık ev gözlerimin önüne serildiğinde göz yaşlarım tekrardan akmak istercesine benden izin istiyordu. Derince yutkundum, ilerideki eve ilerleyip Taehyung'un bulunduğu odaya baktım. Kesin mışıl mışıl uyuyordur şuan. Dikkatlice odasına bakan ağaca ilerleyip hiçbir şeye aldırmadan ağaca tırmandım. Sonunda Taehyung'un camına kafamı çarptığımda yüzümü buruşturdum. Hareketlerim fazla seri olduğundandı sanırım, hızlıca hedefime vardım. Kafamı kaldırıp odasının içine bakmamla ne yaptığımı anlamak istercesine, karanlık odasında ayakta dikilmiş bana bakan adamın siyahlıklarıyla karşılaştım. Nasıl yani uyumuyor muydu? Siktir bana bakıyor! Cama yaklaşıp camı açtığında telaşlanıp hareket ederken ayağım kaymış ve kendimi ağacın dalına sıkı sıkıya tutunurken bulmuştum.
"Jeon! İyi misin?"
Gece olmasından dolayı kısık tuttuğu sesi fazlasıyla endişe barındırıyordu. Biraz kötü düşmüş olsamda yere düşmemiştim en azından. Kendimi düzeltip tekrar ağacın yukarısına çıkıp Taehyung'la yüz yüze geldiğimde iyi olduğumdan emin olmak istercesine gözleri üzerimde hızlıca geziniyordu. Ben bu adama nasıl o mesajları atmıştım? Zaten anca mesaj atabilirdim, tam bi aptalım.
"Neden buradasın? Gece 4'e geliyor saat haberin var mı?"
"Taehyung.."
Sesim sandığımın aksine güçsüz çıkmıştı sanırım. Öyle olcak ki karşımdaki beden güçsüz çıkan sesimin karşısında afallamış duruyordu.
"Be-ben özür dilerim Taehyung. Sana öyle şeyler demek istememiştim. Çok yanlış şeyler söyledim biliyorum. Her ne kadar dışardan sıradan şeyler gibi dursada ki durmuyor söylediklerim yanlıştı. Zaten asıl düşüncelerimde onlar değildi. Kırdım seni biliyorum, en başından beri tek yaptığım bu. Onu da biliyorum ama ben korktum işte."
Ağacın üzerinde bunları söylerken ne kadar inandırıcı duruyordum orası tartışılırdı. Ama emindim pişmanlığımın ve samimiyetimin ses tonuma yansıdığına. Hem Taehyung anlardı beni, hep anlamıştı.
"Jungkook, biliyorum her şey senin için çok zor. Ama izin vermiyorsun ki sana yardım edeyim, elinden tutayım. Tamam diyorum artık rahat bana karşı yanında olmama izin veriyor, pat! Bir şey oluyor ve beni umursamadan laflar edip bok gibi hissettiriyorsun."
"Taehyung, elimden tut tutmasınada bırakacak olduğun gerçeği beni kahrediyor. Korkuyorum dedim ya, gideceksin ve ben yine yalnız kalacağım."
Ağlamamak için kafamı geriye atıp derince bir nefes alıp göz yaşlarımla ıslanmak için can atan kirpiklerimi kırpıştırıp göz yaşlarını geri gönderdim. Camdan üst bedenini çıkartıp bana doğru yaklaşıp bir elini yanağıma koydu. Ani gelişen temasıyla irkildim.
"Jeon, ben üzgünüm bunun için. Sana bunu söylediğimden beri bunu düşüneceğini düşünemedim. Seni bırakacak olmam mı bu kadar korkuttu?"
Eli göz altlarımı okşarken bakışları yumuşacıktı, içi gidiyor gibiydi. Kafamı olumlu anlamda sallayıp onu onaylayacak birkaç şey mırıldandım.
"Hadi içeri gel yine düşeceksin diye ödüm kopuyor."
Dediği şeyle şaşırdım, beni içeri almasını beklemiyordum. Bana uzattığı eline bakmaya devam ederken elimi tutmuş ve bana odasına girmem için yardım etmişti. Birçok kez odasına girdim ama böyle ilk defa giriyordum, biraz garipti. İçeri geçip yatağına otururken camı kapatıp yanıma geldi ve benim gibi yatağa oturdu.
"Çok bencilim biliyorum, sen geleceğin için sınavına çalışırken aynı zamanda da benimle ilgilenmeye çalıştın bense beni bırakacaksın diye sana kızdım."
Kırkırtısı karanlık odada yankılandı bir süre. Sahi odanın karanlık olması işime gelmişti. Daha az utanıyordum ona bakarken sanki beni görmüyormuşta sadece hissediyormuş gibiydi.
"İşte bebek olduğunu söylerken bundan bahsediyordum."
Hadi ama nasıl her seferinde konu ben ve bebek olmama gelebilirdi ki! Sakin kalarak yanına yaklaştım ve kollarımı boynuna sardım. Kaskatı kesilen vücudu belli ki bunu yapmamı beklemiyordu.
"Taehyung, özür dilerim gerçekten. Seni kaybetmekten korktum sadece. Yoksa isteyerek der mi bebeğin sana o lafları? Hem bebeğin seni ilgilendirmeyecekti de kimi ilgilendirecekti ki?"
Söylediklerim hoşuna gitmiş olmalı ki kasılmış vücudu yumuşamış ve kollarını belimde hissetmeye başlamıştım. Boynuna küçük bir öpücük kondurdum ve boynuna sarılı olan elimi ensesindeki saçlara götürüp okşamaya başladım.
"Beni kaybetmeyeceksin şapşal, şunu söyleyip durma. Hem kaybedecek olsan şuan kollarımın arasında mı olurdun?"
Haklıydı, onun sorusunu cevapsız bıraktım zaten bir soru değildi. İçimde biriken ağırlıkla daha fazla dayanamadan boynundaki kollarımı sıkılaştırdım.
"Taehyung, bırakma beni."
°❀•°:🎀 - 🎀:°•❀°
ŞİMDİ OKUDUĞUN
band-aid | taekook
Contojeonkook: elim ufacık kesildi diye yara bandı yapıstırmana gerek yoktu sapsal kollarımdakilerin aksine acımıyor| •tw!sh •texting düzyazı